Siyonist teröristbaşı Netenyahu, boyundan büyük bir laf etmiş:
“Kudüs sizin değil, bizim şehrimiz”
Buna delil olarak İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan 2700 yıllık Şiloah tabletini göstermiş. Destekçisi de 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyıp ABD Büyükelçiliğini buraya taşıyan Trump imiş.
Öncelikle şunu söyleyeyim. Değil böyle bir taş parçası, yıkılması için altı oyulan Mescid-i Aksa’nın dehlizlerinde Hz. Süleyman’a (a.s.) ait olduğu iddia edilen mabed dahi bulunsa hiçbir şey değişmez. Çünkü İslam dini ve Kur’an-ı Kerim, geldikten sonra bütün semavi dinleri ve kitapları neshetmiştir. Bu yüzden ne Yahudilerin ne de Hıristiyanların, tahrif olmuş dinlerine ve kitaplarına dayanarak İslamiyet’e karşı herhangi bir mevzuyu dava etmeleri söz konusu bile değildir.
Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir.
Kudüs Miraç Mucizesinin basamağıdır.
Kudüs ancak Müslümanlarındır!
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ahirete irtihalinden beş sene sonra Hz. Ömer (r.a.) tarafından gönderilen İslam Orduları komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a.) 637 yılında Kudüs’ü barış yoluyla fethetti. Patrik Sofronyus şehrin anahtarlarını ancak halifeye vereceğini söyleyince, Hz. Ömer (r.a.) kalkıp Kudüs’e geldi. Şehri reslim alırken onlara bir kurtuluş belgesi verdi. “Emanname” adı verilen bu belge, Kudüs’te yaşayanlara can, mal, namus güvencesi verdiği gibi, din ve ibadet hürriyeti de sağlıyordu. Hıristiyanlar için kutsal sayılan ve ziyaret ederek hacı oldukları Kamame Kilisesi’ne bile dokunulmamıştı.
İşte bu “Emanname” Kudüs Patriği tarafından Cumhurbaşkanımıza hediye edilince bütün ezberler bir anda bozuldu.
1516’da Yavuz Sultan Selim Kudüs’ü Osmanlı himayesine aldı. Ardından Mekke ve Medine yani Harameyn-i Şerifeyn Osmanlı idaresine girdi. Sultan Selim Kahire’ye girip, hilafeti uhdesine alarak dönerken bir beldede Cuma namazı kılınıyordu. Hatip hutbede padişahın adını zikrederken “Hakimü’l-Harameyn-i Şerifeyn” dedi. Yavuz hemen ayağa kalkarak “Hatip efendi yanlış söyledin, doğrusu “Hadimü’l-Harameyn-i Şerifeyn” olacak diye onun sözünü düzeltti.
Kanuni Sultan Süleyman, bugün hâlâ ayakta duran surları inşa ettirdi. Surların üzerinde bulunan El-Halil kapısına koydurduğu kitabede şöyle yazıyordu:
“La ilahe illallah, İbrahim Halilullah.”
Allah’ın bir olduğuna ve Hz. İbrahim’in (a.s.) onun peygamberi ve dostu olduğuna inanıyorsanız, buyurun bu şehirde barış içinde yaşayın. Bu vaad sözde kalmadı. Kudüs 400 sene Osmanlı himayesinde barış ve huzur beldesi oldu. Fakat 9 Aralık 1917 günü İngiliz işgaline uğrayan Kudüs, artık kan ve gözyaşı şehrine döndü. 1948’den sonra ise Siyonist terör örgütleri, Kudüs ve Filistin’e Nekbe denilen Büyük Felaketi yaşattılar. Bugün Gazze’de yaptıkları katliam ve sürgünü, o zaman Kudüs ve Filistin’de uyguladılar. Nüfusu 900 bin kişi olan Filistinli Müslümanların, 750 binini yurtlarından sürüp çıkardılar. Yerlerine Yahudi göçmenleri doldurdular.
Siyonistler Filistin’e son darbeyi 1967 savaşında vurarak Gazze’yi, Kudüs’ü ve Batı Şeria’yı işgal ettiler. Yetmezmiş gibi Mısır’dan Sina Yarımadasını, Suriye’den Golan Tepelerini ilhak ettiler.
BM defalarca verdiği kararlarda Kudüs’ün uluslararası statüsünün devamını, işgal edilen Filistin topraklarının boşaltılmasını ve Filistinli mültecilerine geri dönüş hakkı verilmesini istedi. Terör ve soykırımla ayakta duran Siyonistler, şimdi gasp ve işgal ettikleri Kudüs’ü sahiplenmek istiyorlar.
Dünyada tek bir Müslüman dahi kalsa şöyle haykıracaktır:
“Kudüs Müslümanlarındır!”
Sumud Filosu kahramanlarını gönülden tebrik ediyor ve diyorum:
Gazze’ye sizin yerinize yüzlerce savaş gemisinden oluşan bir donanma gitseydi bu kadar etkili olmazdı. O donanmayı durdurmaya güçleri yeterdi ama sizi asla durduramayacaklar. Siyonistleri insanlığın vicdanında mahkûm ettiniz. Er veya geç zulümlerinde boğulup yok olacaklar. Sizlerin cesareti ise tarihe geçecektir.