0
Bu gece Mevlid Kandili. Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselam'ın doğduğu gece. İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen o büyük önderin dünyaya şeref verdiği ulvî zaman. Doğduğu çağda dünyanın her tarafında türlü zulüm, kötülük, cehalet her tarafı kaplamıştı. O, Allah'ın kendisine verdiği görev ile peygamber oldu ve İslam dinini dünyaya yaydı, yeryüzü karanlıktan aydınlığa döndü. Zulüm yerine adalet, düşmanlık yerine kardeşlik, fitne yerine huzur geldi. Ona inanan ve bağlanan müminler, ümmet oldu. Onun gelişiyle akan kanlı gözyaşları dindi. Zalimler bir bir karanlık, izbe inlere sindi. Kız çocukları diri diri toprağa gömülmekten kurtuldu. Vahşet ve zulüm sona erdi. Önce Arabistan'a sonra da yeryüzüne hakkı, adaleti, iyiliği, şefkati, merhameti, muhabbeti ve sadakati getirdi.
Mahzun yürekler onunla uyandı, yorgun bedenler birden canlandı, ümitsiz köleler, zavallı cariyeler, sahipsiz yoksullar uzatılan el sayesinde insanlıklarını hatırladı. İnandılar, güvendiler, ayağa kalktılar. Keder bitmiş, felaket sona ermişti. Artık onlar da insan olmanın farkına ve şuuruna varmıştı. Dünyanın eşsiz insanı, büyük peygamber dünyaya şeref vermişti. Doğu uyanmış, Batı şaşırmıştı. Sömürenler kızmış, gaddarlar öfkelenmişti. Tağutların hesapları bozulmuştu. İnsanlar kendilerini sorgulamaya, başkalarına yardım etmeye başlamıştı. Müslüman olanlar, insanlığını da hatırlıyordu. Bir iyilik medeniyeti doğmuştu Mekke ve Medine'ye, sonra da yayılmıştı bütün yeryüzüne. Akıllar ikna, kalpler tatmin olmuştu. İnsanlar, artık hakikatleri fark ediyordu.
Asırlar geçti. Bugün biz müminler o yüce Nebi'nin yolundan gittiğimizi iddia ediyoruz. O'na layık ümmet olduğumuzu sanıyoruz. Onun bizi sevdiğini öne sürüyoruz. Peki bu ilgiye, bu sevgiye layık mıyız? Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da, Doğu Türkistan'da her gün onlarca, bazen yüzlerce Müslüman katledilirken Türkiye'de hangi müminin kalbi kanamakta, ruhu daralmaktadır? Yoksa bu acılar bizi ilgilendirmiyor mu? Sıcacık yatağımızda uyurken, yakınlarımızla muhabbet ederken İslam topraklarında çocuklar, gençler, yetişkinler can veriyor. İşin kötüsü artık kalpler taşlaştı, hisler köreldi. Neredeyse üzülmüyor, hüzünlenmiyoruz. Her zulmü kanıksamaya başladık.
Bizim klasik edebiyatımız birbirinden değerli "Na't"larla doludur. Genceli Nizamî'den Şeyyad Hamza'ya, Süleyman Çelebi'den Şeyhî'ye, Necatî'den Fuzûlî'ye Nabî'den Şeyh Galib'e kadar Türk edebiyatının en büyük şairleri gönülden bağlı oldukları Hazret-i Peygamber'e mükemmel şiirler yazdılar. Tasavvuf şiirimizde de aynı zenginliği görürüz. Mevlana Halid-i Bağdadî, Mevlana Celaleddin-i Rûmî, Yunus Emre, Nesîmî, Rûşeni, Seyyid Nizamoğlu, Aziz Mahmud Hüdayî, Niyazi-i Mısrî, İbahim Hakkı, Ahmed Kuddusî, Alvarlı Muhammed Lütfî ve Yaman Dede, Nebiler Nebisine yüreklerinde duydukları muhabbeti en mükemmel mısralarla dile getirdiler. Tanzimat şairleri Ziya Paşa ve Muallim Naci çok güzel 'na't'lar yazdı. Cumhuriyet'ten sonra dinî edebiyatımız daha da bereketlendi. Mehmed Âkif Ersoy, Ali Ekrem Bolayır, İbnülemin Mahmud Kemal, Yahya Kemal Beyatlı, Hasan Basri Çantay, Ali Rıza Sağman, Ömer Nasuhi Bilmen ve Faruk Nafiz Çamlıbel mensup oldukları dinin ulu peygamberine bağlılıklarını bildirdiler. Daha sonraki dönemden Arif Nihat Asya'nın "Seccaden kumlardı…" diye başlayan muhteşem Na't'ını Necip Fazıl, Turgut Uyar, Cahit Zarifoğlu, Mehmet Âkif İnan, Hasan Ali Kasır, Ali Ulvi Kurucu, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Bahattin Karakoç, Sezai Karakoç, Yavuz Bülent Bakiler, Hilmi Yavuz, Erdem Bayazıt, Mustafa Necati Bursalı, İsmet Özel, Mustafa Miyasoğlu, Ahmet Efe, Mustafa Ruhi Şirin ve Nurullah Genç takip etti. Âkif'in "Bir Gece" şiirinde "şarkı yıkan, tefrika derdi"ne dikkat çekerken şiirine şöyle başlar: "On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi, / Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! / Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler; / Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!"
Bugün ülkemizde ve İslam aleminde büyük tuzaklar kuruluyor, haince oyunlar oynanıyor. Yeni ve büyük Türkiye'nin önünü kesmek isteyen dış ve iç güçler elele vermiş, ölüm dansı oynuyor. Âkif'in Safahat'ında bugünkü hastalıklara, tehlikelere ve tuzaklara işaret ediliyor, karamsar insanlara ümit veriliyor. Mesela şu mısralar, müminlerin kardeşlik bağlarını hatırlayıp kenetlenmeleri için ciddî bir ikazdır: "Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş… / Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!' / Lakin, hani milyonları örten şu yığından, / Tek kol da 'Yapışsam…' demiyor bir tarafından! / Sahipsiz olan memleketin batması haktır; / Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır. / Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar… / Uğraş ki: Telafî edecek bunca zarar var. / Feryad ile kurtulması me'mûl ise haykır! / Yok yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! / 'İş bitti… Sebatın sonu yoktur!' deme; yılma. / Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma." Bu gecenin hürmetine, bütün Müslümanların "Müminler kardeştir" ayetini hatırlamalarını niyaz ederim.