1-124

Saat 12.55’te Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, katafalkın arkasından Türk milletine hitaben bir konuşma yaparken: ‘Atatürk, şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklara gömüyoruz. Fakat hakiki yerin Türk milletinin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat.’ ” (Fotoğraflarla Etnografya’dan Anıtkabir’e, Haz.: Muammer Bedii Taylak, Ankara: TBMM Yl., 2021, 2. baskı, ss. 200-201)

***

Atatürk! Türkün tâ kendisiydin!”

Atatürk! Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Millî irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türkün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin. Bütün bu meziyetlerinle Türkün ta kendisiydin.

Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz. Bil ki hakikî yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk milletinin minnet dolu sinesidir! Nur içinde yat!” (Akşam, 11.11.1953, ss. 1 ve 2; Milliyet, 11.11.1953, ss. 1 ve 7)

Ey Bayar! Siz ki rûhun bekâsına ve Âhirete inanmıyan bir zümresiniz! Hangi mantıkla ölüp gitmiş bir insana hitâb ediyorsunuz?

Kemalist tecdîd-i îmânın başlıca bir vâsıtası da, gazeteler

1953’te Memlekette bir tâne dahi Müslüman gazetesi yoktu. Sâdece birkaç mecmûa… Mütehakkim Zümre, gazeteler üzerinde tam bir inhisâr kurmuştu. Tahakkümünün başlıca mesnedi Kemalizm olduğuna göre, “Ebedî Şef”in naaşının (Yalman’ın tâbiriyle) “Ebedî Karârgâhı”na taşınması, Devletle işbirliği hâlinde, bir “Kemalist tecdîd-i îmân” vesîlesi olmalı, gazeteler, bu istikâmette seferber olmalıydı. Nitekim, bu kervana katılmıyan hiçbir gazete çıkmadı ve hepsi de Mustafa Kemâl’i tebcîlde birbiriyle yarıştı. Aynen 1938’deki gibi…

10 ve 11 Kasım 1953 târihli gazetelerin -birinci sayfadan îtibâren- bol resimli birkaç sayfası bu hâdiseye ayrılmış, (Ulus, Vatan, Yeni Sabah gibi) bâzı gazeteler de “Ebedî Şef” hakkında ilâveler vermişlerdi.

Bunların hepsi de, Mustafa Kemâl’i, başka hiç kimsenin tâkat getiremiyeceği (demek ki “mûcizevî”) işler başarmış bir “fevkalâde şahsıyet”, bir “üstün insan”, sonra, bir adım daha ileri giderek, “İlâh” veyâ “Yarı İlâh” gibi takdîm ediyor, Türk Milletinin her şeyini ona borclu olduğunu, hattâ onun tarafından yaratıldığını iddiâ ederek, (bir Müslümanın Âlemlerin Rabbi’ne duyduğu şükrân hissine mümâsil şekilde) ona sonsuz minnet ve şükrânla merbût olunmasını, onun “izinden ayrılınmamasını” (“Zındık Şâir”in mısrâıyle: “Bir ân senin izinden saparsak kahrolalım!”) ve her fırsatta kendisinin tebcîl (ki tesbîh de denebilir) edilmesini telk̆în ediyordu. Hemen farkedileceği vechiyle, bu, 1930’lardaki neşriyâtın yeni baskısından başka bir şey değildi ve biteviye tekrârlanan yeni baskılarla günümüze kadar ulaşmıştır. Nitekim, Celâl Bayar’ın yukarıda okuduğumuz “10 Kasım Nutku” dahi, aynı Şahısperest Zihniyetin ifâdesiydi ve vatandaşlara yine taabbüd tavrını telk̆în ediyordu. Hepsinin özü, en vecîz, en riyâsız ifâdesi ise, “Zındık Şâir”in -aynı zamânda Kemalist bir zikir olan- aşağıdaki mısrâlarıdır:

“…‘Atatürk’ dendi mi, doğrulur hasta;

Atatürk’ dendi mi dolar gözümüz;

Atatürk… Atatürk’ bu, baş sözümüz… […]

Biz bir gün saparsak fırlar kalbimiz

Yola düşer birden açtığın izde;

Adın besmeledir her işimizde! […]

Yarın bir iskelet olsak mezarda,

Atatürk’ çığrışır kemiklerimiz;

Nimetinle dolu iliklerimiz!” “(Behçet Kemal’in “Atatürk’e Sesleniş” başlıklı şiirinden)

İskolastik, daha beteri Hurâfî Zihniyetin had derecesi olan Şahısperestliği kendine alem yapmış bu neşriyâttan seçtiğimiz aşağıdaki nümûneler, insana hayret veriyor: Koca bir Millet, nasıl bunca sak̆îm, bunca sapkın, bunca iptidâî bir zihniyete esîr düşmüştür?

Ulus gazetesi

CHP’nin nâşiriefk̃ârı Ulus gazetesinin 10 Kasım 1953 târihli nüshasının manşeti:

Aziz Ata’mız bugün Anıt-Kabir’e naklediliyor… Essiz Kahraman Atatürk Vatan Sana minnettardır… Ebedî istirahatgâhına Büyük Atamızı bugün son defa uğurluyoruz…”

Hemen altında, mumyalanmış cesedin çürümemiş olması, Mustafa Kemâl’in bir “kerâmet”i havasında takdîm ediliyor:

Dün Atatürk’ün tabutu açıldı, Büyük İnsanın 15 sene evvel hayata gözlerini yumduğu andaki halinden hiçbir şey kaybetmemiş olduğu görüldü ve bir zabıt tutuldu.”

Aynı birinci sayfada, dîğer alâkalı haberler:

Bugün yapılacak nakil proagramı… Atatürk’e sevgi gösterisi…” Nihat Erim’in makâlesi: “Atatürk’ün insanlık değeri”…

Yirmi milyona çıkan anıt”

Gazetenin 8 sayfalık “Atatürk İlâvesi”nde dikkat çeken bâzı makâle ve haberler:

Ankara’daki son karşılama ve Ata’ya son veda…” “Millet sana minnettardır…” “Anıt-Kabir ve özellikleri…” “Yirmi milyona çıkan anıt…” Faik Reşit Unat’ın, 19 Mayıs 1919’un Mustafa Kemâl’in doğum günü olarak tes’îdini teklîf eden makâlesi: “Bir hürmet vazifesi: Atatürk’ün doğum günü…” Âfet Hanım’ın bir makâlesi: “Eser ve fikirlerile yaşayan Atatürk… Gazi M. Kemal Atatürk’ün iktisadî düşünceleri…” “Proje sahibi Prof. Onat’ın ihtisasları…” Kemal Zeki Gençosman’ın “Atatürk’ün son sözü: Saat kaç?” başlıklı makâlesi…

2-70

(Fotoğraflarla Etnografya’dan Anıtkabir’e, Haz.: Muammer Bedii Taylak, Ankara: TBMM Yl., 2021, 2. baskı, s. 155)

Diyânet İşleri Reîsi Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, dîğer dînî cemâat temsîlcileriyle berâber, “Mukaddes Tâbut”un arkasında yürürken…

***

Gençosman’ın makâlesi, şu cihetle câlib-i dikkattir: O seneye kadar, görgü şâhidi tabîblerinin rivâyeti ile sâbitti ki “Ebedî Şef”in derin komaya girmeden evvelki son sözü “Sâat kaç?” olmuştur. 10 Kasım 1953 târihli Milliyet’te (ss. 1 ve 6), “Atatürk’ün son dakikaları” başlıklı makâlesinde, Kılıç Ali de, henüz bu rivâyetin hilâfına bir şey yazmıyor. Hâlbuki bir sene sonraki (10 Kasım 1954 târihli) Milliyet’te, “son sözünün aleykümselâm” olduğu asparagasını devreye sokacak, bu ipe sapa gelmez iddiâ “resmî târih” olacak, müteveffânın Müslümanlığına delîl sayılacak ve sâfderûn Müslümanlar bu zokayı da yutacaklardır!

Ulus’un 10 Kasım 1953 târihli nüshasında Hüseyin Cahit Yalçın’ın da “Büyük Atatürk” başlıklı, her zamânki gibi bir taabbüd hissiyâtıyle kaleme alınmış başmakâlesi dikkati çekiyor.

Yukarıda, Hüseyin Cahid’in 1938’deki taabbüd ve tesbîh makâlelerinden nümûneler arzetmiştik. O zamân Yeni Sabah gazetesi Başmuharriri idi. Bu gazete, 6 Mayıs 1938’de, onun Başmuharrirliğinde intişâra başlamıştı. 1943 senesi ortalarına kadar orada yazmıya devâm etti. Müteâkiben, İttihâd ve Terakkî devrinde neşrettiği Tanîn gazetesini tekrâr canlandırdı.