Yaşar Nabi Nayır: “İçimizde her zamankinden daha diri bir hak̆îkat̃ hâl̃inde yaşıyan
Atatürk’ün mânevî benliği, bir kat daha kudsîleşerek, hârikalar yaratmakta devâm edecekdir!”
Kemalist Totaliter Rejimin gözde muharrirlerinden, mütercim, şâir, Varlık Yayınevi sâhibi, Üsküb Cemâatinden, Masonî PEN Club Âzâsı, v.s. Yaşar Nabi Nayır, Mâbûdu hayâttayken ona tapınış şiirleri yazıyordu; o vefât edince de, taabbüd makâleleri yazmıya devâm etti. Aşağıdaki makâlesini 11 Kasım 1938 târihli Ulus’tan naklediyoruz:
“…Hayır, kardeşim, […] emin ol ki ölüm bizden hiç bir şey almış değildir. Ebedî olan için ademin mânası nedir?
“Gözlerini etrafına çevir, o ölmez ışığın üstüne bastığın toprağa ne kadar sinmiş olduğunu, onunla ne kadar hal ve hamur olduğunu göreceksin, gözlerini kendi içine çevir, orada göreceğin berraklık ve aydınlığın nereden geldiğini sana izah edecek ben değilim.
“Hiç bir zaman onun mâneviyeti, maddî benliğinin aramızdan eksildiğini bildiğimiz şu andaki kadar hudutsuz bir genişlik ve şümul almış değildi.
“Ölüler toprağa verildikleri gün hatıra olurlar. Fakat O bir istisna halinde yaşadı. Ölümde de bu istisnayı muhafaza edecektir.
“O, içimizde bir hatıra gibi değil her zamankinden daha diri bir hakikat halinde yaşıyor.
“Tanrıca bir eser”
“En büyük ve eşsiz eseri olan Türkiye Cümhuriyetini Ondan ayırt etmek kimin hatırından geçmiştir? Bu ölmez eser varoldukça O da vardır, aramızdadır, eşsiz rehberliğiyle daima önümüzdedir.
“Atatürk’ün on yedi yılda bina etmiş olduğu mucizeli ve dehalı eserin ancak onun ömrünce payidar olabileceğini alttan alta, kulaktan kulağa fısıldamış olan kara ruhlu bedbinler ne kadar yanıldıklarını ve bu kadar tanrıca bir eser için ölümün ne ehemmiyetsiz bir hâdise olduğunu, türklüğün her zamankinden daha vahdetli ve daha kudretli manzarası karşısında anlıyacaklardır. Anlıyacaklardır ki, Atatürk’ün mânevî benliği, bir kat daha kudsîleşerek, bir kat daha azizleşerek ve milletleşerek, başlamış olduğu eserin başında eskisi gibi harikalar yaratmakta devam edecek ve büyük emaneti, genç omuzlar üstünde, aynı dindarane huşûla asırdan asra intikal edecektir.” (Yaşar Nabi, “Büyük Yasımız”, Ulus, 11.11.1938, s. 2)
“O verdi nesi varsa bugün on beş milyona / Çok değil bütün millet şimdi taparsa ona”
Nayır, kendi Varlık mecmûasının 29 Ekim 1933 târihli 8. sayısında, “Cumhuriyet Bayramında” başlıklı bir şiir neşretmişti. Bunda, Türk milletini açıkça ona tapmıya dâvet ediyordu. Devir böyle bir devirdi: “Ebedî Şef”in ve Rejiminin takdîrkâr nazarları altında, şâir ve muharrirler, birbirleriyle taabbüd yarışındaydılar:
“Şarkımız İnkılâbın dillenmiş heyecanı… / Gökte yanan güneşi koparıp yerinden… / Biz aldık bu ateşi Gazi’nin gözlerinden… / Ceddimiz nasıl önce tapardıysa ateşe, / Öyle Cumhuriyetle doldurduk kalbimizi. / Öyle bir savaştı ki bu İnkılâp yılları, / Sonunda ya var olmak, ya ölmek mukadderdi. / Gazi bir kartal gibi üstüne kanat gerdi, / Ve Türk, bir mucizeyle durdurdu akılları. / Bir milletin toplayıp bütün ıstırabını, / Bir ihtilâl halinde doğdu Mustafa Kemal. / Tarihi o çevirdi gittiği sapa yoldan, / O verdi nesi varsa bugün on beş milyona. / Çok değil bütün millet şimdi taparsa ona, / Tarih kaydetmemiştir daha böyle kahraman. / Ona şeref, ona şan, ona bütün minneti / Asırlık zincirlerden kurtulan bir milletin. / İşte dev akisleri bu ebedî minnetin / Bakın bir tek ses gibi sarıyor memleketi.” (Atatürk Şiirleri; Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, Derleyen: Behçet Necatigil, Ankara: T. Dil Kurumu Yl., No 381, 1981, ss. 26-27)
(Atatürk Şiirleri; Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, Derleyen: Behçet Necatigil, Ankara: T. Dil Kurumu Yl., No 381, 1981, ss. 26-27)
“Ebedî Şef”in ve Rejiminin takdîrkâr nazarları altında, şâir ve muharrirler, birbirleriyle taabbüd yarışındaydılar… Burada, Üsküb Cemâatinden Yaşar Nabi Nayır’ın “Cumhuriyet Bayramında” başlıklı tapınış şiiri…
***
Edip Ayel: “İnsanlar ölür, Türklüğe Allâh olan ölmez!”
“Ebedî Şef”in vefâtı üzerine, şâir, muharrir, Fransızca muallimi Mahmut Edip Ayel de (İstanbul, 23.8.1894 – a.y., 17.1.1957) “Ölmez” başlıklı bir şiir kaleme alıyor ve “İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!” diye haykırıyor… Şiiri, Kemâlperestliğin en mâhir propagandacılarından Sertel’ler, gazeteleri Tan’da neşrediyorlar. Hiç şüphesiz, bu şiir, sâdece şâirinin değil, bütün bir devrin, bir Rejimin zihniyetini aksettiriyor ve ne yazık ki aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen fazla da bir şey değişmiş değil!
(https://www.istanbulmuzayede.com/urun/5150358/sair-edip-ayel-1894-1957-ithafli-ve-imzali-fotograf-13-x-9-cm; 28.3.2025)
(-Sertel’lerin gazetesi- Tan, 13.11.1938, s. 5)
Mütehakkim Zümrenin teşvîk̆lerine uygun putperestâne şiiri Sertel’lerin Tan gazetesinde neşredilen şâir Mahmut Edip Ayel’in imzâlı fotoğrafı ve mâhûd şiiri…
***
Sâdece muharrirlerin, şâirlerin değil, Totaliter Rejimin hezeyânları:
“Tutsak seni, lâyık, yüce Tanrı’yla müsâvî! / Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe!”
Edip Ayel’in “İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!” mısrâlı şiiri Mütehakkim Zümre tarafından pek beğenilmiş olsa gerek ki Ayel, bu minvâl üzere çalışmıya devâm ederek ona benzer iki, hattâ üç şiir daha yazıyor. İlkinin başlığı “Ant”. O, Behçet Necatigil’in Atatürk Şiirleri derlemesinde (1981: 99) karşımıza çıkıyor. Bunda, “Ölmez” başlıklı şiirindeki “İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!” gibi mısrâları tekrâr ediyor ve ona başka hezeyânlar ekliyor: Filhakîka, gerek Edip Ayel’in, gerek Behçet Kemal Çağlar’ın bu çeşid şiirleri, kafası karışmış, mantıkî muhâkemesi bozulmuş bir bunalımlının sayıklamalarını, hezeyânlarını andırıyor: “Mahşerde bir önder bulacak Türk yine sende.”, “Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun!”, “Tutsak seni lâyık yüce Tanrı’yla müsavi!” gibi… Bittabi bunlar, sâdece muharrirlerin, şâirlerin değil, onları buna teşvîk̆ eden, hattâ maddeten-mânen zorlıyan Totaliter Rejimin hezeyânları! Esefle okuyoruz:
“Ant içtik, Atam, gitmeğe gösterdiğin izden / Ruhun tutacaktır bizi her gün elimizden. / Çiğnenmeyecek göklere yükselttiğin ülkü / Ta arşa çıkardın yere düşmüş ulu Türk’ü! / Atmaz bir adım arkaya Türküm diyecek genç / Yoktur seni inkâr edecek… varsa ne iğrenç! / Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harabe / Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe! / Göğsünde bu yurdun tütedurdukça ocaklar / Eksilmeyecektir sana kan ağlayacaklar. / Bitmez yaşımız ruh kalabildikçe bedende. / Mahşerde bir önder bulacak Türk yine sende. / Bir ay gibi Türk’ün sönük ufkunda belirdin, / Öldün denemez, tarihe sen dipdiri girdin! / Kaç paslı beyin bir ucu çıkmaz yola dalsa / Gençlik, Ata’nın yolcusudur bir kişi kalsa; / Türk’üm diyen artık bir akistir o güneşten, / Bağrındaki iman bir alevdir o ateşten. / Bin bir saf olup ardına düşmüşse bu ülke, / Türk’ün şefi sendin, kalacaksın Ata, Türk’e. / Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun, / Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun! / Tutsak seni lâyık yüce Tanrı’yla müsavi / Toprak olamaz kalp doğabilmişse semavi! / Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses, / İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez! / Ant içtik Atam, gitmeğe gösterdiğin izden / Ruhun tutacaktır bizi her gün elimizden!”
“Lâyık onu tutsak biz ilâhlarla müsavi!”
1940 senesine gelindiğinde, “Ebedî Şef” iki sene evvel ölmüş, artık “Millî Şef” hüküm sürmektedir. Tabîatiyle, “Ebedî Şef” unutulmuş değildir; lâkin onun ismine, bu def’a, “Millî Şef”in ismini de zammetmek lâzımdır. Edip Ayel, mezkûr iki şiirinin devâmı olan bu şiirinin başlığını “Atatürk” koyuyor; bunda da evvelki şiirlerinden bâzı mısrâları -îcâbında, ufak tefek değişikliklerle- tekrâr ediyor; şiir boyunca “Ebedî Şef”ini lâyıkıyle tesbîh ettikden sonra, onu “Millî Şef”i anarak bitiriyor: “Ölmez Atatürk, çünkü yok olmaz ebediyet / Bir başka şekil aldı o ruh, ismi de: İsmet!”
Bu şiirin bir husûsiyeti de, yine mantıkî muhâkemesi sakatlanmış bir adamın tavrıyle, tek Allâh’ı bırakıp “ilâhlar”dan dem vurması: “Lâyık onu tutsak biz ilâhlarla müsavi!”
Sabataî Cemâatinin güzîdelerinden Ahmet Emin Yalman, bekleneceği üzere, şiiri çok beğeniyor ve onu, gazetesi Vatan’da (10 kasım 1940, s. 3), “Tarihin En Büyük Adamını Hatırlarken” başlıklı kendi makâlesinin altına dercediyor:
“Solmaz o beniz, yok, o bakışlar yine mavi / Lâyık onu tutsak biz ilâhlarla müsavi! / Göğsünde bu yurdun tüte durdukça ocaklar / Eksilmiyecektir ona kan ağlıyacaklar! / Çiğnenmiyecek göklere yükselttiği ülkü / Vâretti o hepten hiçe inmiş koca mülkü. / Türküm diyen artık bir akistir o güneşten / Bağrındaki iman bir alevdir o ateşten. / Sönmez o alev kopsa kıyamet bile sonda / Mahşerde bir Önder bulacak Türk yine onda! / Tarih olan ölmez, yeni bir yurt yaratan hiç / Her an edecektir o büyük ad bizi tehyiç. / Parlar o ışık her yanı birden gece sarsa / Kalbler ona bir lâhd, ebediyet ona darsa! / And içtik evet gitmiye gösterdiği izden / Her gün tutacaktır Atamız dinç elimizden. / Yok sanki bakın ondaki nur ayda güneşte / On beş yıla sığdırdı evet yüz yılı işte! / Atmaz bir adım arkaya Türküm diyecek genç / Yoktur onu inkâr edecek… Varsa ne iğrenç! / Bir ay gibi yurdun sönük ufkunda belirdi / Ölmüş denemez, tarihe hem dipdiri girdi! / Ölmez Atatürk, çünkü yok olmaz ebediyet / Bir başka şekil aldı o ruh, ismi de: İsmet!”