Dünya içine girdiği uzun ve karanlık tünelden bir türlü çıkamıyor. Artan belirsizlikler dünyayı kasıp kavururken ülkeler ve ülke büyüklüğündeki şirketler tıpkı bir satranç oyunundaymış gibi karşılıklı hamleler yapıyorlar.

Dokuz yıl önceye gidelim.

17 Aralık 2010'da Tunuslu seyyar satıcı Buazizi'nin kendini yakmasıyla Ortadoğu'da yeni bir dönem başladı. Adını Arap Baharı olarak koydukları bu süreç birçok kişinin ölmesine, yerinden yurdundan olmasına ve açlık ve sefalet içinde yaşamalarına sebep oldu.

Akdeniz'in en uç kısmında bulunan Tunus'ta başlayan süreç kıyı boyunca ilerlemeye başladı. Tunus'un ardından Libya'ya sıçradı. 2011'de NATO üyesi 8 ülke Libya'ya müdahale etmişti. Bu müdahale ile olaylar Kaddafi'nin ölümü ile son bulmuş gibi görünse de ilerleyen yıllarda yaşanacak olan iç savaş sürecinin temellerini atıldı. Tıpkı ABD'nin Irak'ta yaptığı gibi…

Petrol zengini olan Libya'nın huzura erişmesi istenmiyordu. Çünkü bölgenin içine düştüğü kaos ortamı, müdahil ülkelere orada kalmak için sebep oluşturuyordu. Kaos ortamı petrol güvenliği bahanesiyle bu ülkelere bölgede varlıklarını sürdürme ve petrolü sömürme olanağı sağlıyordu.

Olaylar Akdeniz kıyıları boyunca ilerlemeye devam etti. Libya'nın ardından Mısır'a geçti. 30 yıl Mısır yönetimini elinde bulunduran Mübarek'in devrilmesiyle Mursi seçimle iktidara gelmiş, ancak bu durum çok uzun sürmemiş ve Sisi darbesiyle Mısır eski kara günlerine geri dönmüştü.

Libya ve Mısır'ın ortak özelliklerinden biri ise o dönemde Türkiye ile Doğu Akdeniz meselesi dahil birçok stratejik antlaşma imzalama sürecinde olmalarıydı. Bu anlaşmalar en büyük faydayı da bu ülkelerin insanlarına sağlayacak, küresel aktörleri aradan çıkaracaktı. Ancak insan hayatını hiçe sayan, kendi çıkarlarını korumak için milyonlarca insanın ölmesini mazur gören bu güçler Mısır'da darbecileri, Libya'da teröristleri destekledi.

Eğer darbe ve iç savaş süreci olmasaydı Türkiye ile yapılacak anlaşmalar ile çok uluslu şirketler bugün Doğu Akdeniz'de bu denli etkin olamayacaklardı. Çıkarılacak doğalgazdan da ağırlıklı olarak bu ülkeler faydalanacak, gelirleri de bu ülkelerin bankalarında kalacaktı.

Ortadoğu'da dünyaya izlettirilen filmin aynısını Türkiye'de de uygulamaya çalıştılar.

O döneme Gezi olayları ile aynı süreci Türkiye'ye taşımak isteyen bu kara güçlere karşı Türkiye sert bir tokat atmış ve süreci defetmişti. Ancak Türkiye'nin sahip olduğu güç ve içinde bulunduğu coğrafya sebebiyle buna müsaade etmeyeceklerdi. Denemeye devam ettiler. Türlü vesilelerle Türkiye'ye boyun eğdirmeye çalışsalar da onun da üstesinden gelmeyi başardığımızı söyleyebiliriz.

Sınır ötesi harekatlar ile bölge üzerine kurulan oyunları bozan Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi imkanları ve donanmasıyla varlık göstererek de dünyanın sömürge düzenine adeta başkaldırdı.

Akdeniz'de Türkiye'yi küçük bir alana sıkıştırılmak isteyenlere karşı, iç savaşın yaşandığı Libya ile anlaşma imzalandı. Bu anlaşma Türkiye'nin son yüz yılda attığı en önemli adımlardan biri olarak tarihe geçti. Öncelikle Libya ile deniz sınırlarını belirleyen Türkiye daha sonra güvenlik ve askeri iş birliği anlaşması ile Libya'nın ve anlaşmanın güvenliğini sağlamak üzere adım atma yetkisine sahip oldu.

Türkiye, Suriye'de Barış Pınarı Harekatı'nda M4 kara yoluna ulaşarak büyük bir avantaj sağlamıştı. Bu avantaj ile ABD ve Rusya ile varılan antlaşmalar neticesinde suların bir nebze durulmasıyla Türkiye yönünü Libya'ya çevirebildi.

Yapılan anlaşmalar ile Türkiye'yi yok sayarak atılan adımların birçoğunun adeta boşa çıkarıldığını söyleyebiliriz. Türkiye adeta oyun masasına tekme attı ve dağıttı. Böylece gerek bölge ülkelerini gerekse bölge üzerine hesaplar yapan ülkeleri yeni bir masa kurmaya zorlayacak.

Nasıl ki Rusya Suriye'de Esed rejiminin davetini öne sürerek Suriye'de varlık gösterebiliyorsa Türkiye de aynı şekilde BM'nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı antlaşma ile Libya'da varlık gösterebilecek.

Türkiye'nin bu adımları savunma sanayinde yerlileşme oranını %70 seviyelerine çıkarabilmesiyle doğru orantılı olarak atabildiğini söyleyebiliriz. Bu yerlileşme dalgasını diğer sektörlere de yaymayı başardığımız zaman Türkiye önü alınamaz bir yükselişe geçecektir. Bunu bildikleri için de saldırmaya devam edecekler. İç siyasette karışıklıklar çıkartıp dış politikada etkinliğimizi azaltmaya çalışacaklar. Son dönemdeki oluşturulan suni gündemlere bu pencereden bakmak gerekir.