İbn Haldun Üniversitesi ve Fatih Belediyesi iş birliğiyle, Osmanlı döneminde İstanbul ve Anadolu'nun ihtiyacı olan ekmeğin üretildiği Unkapanı Değirmeni restore ediliyor. Restorasyon çalışmaları tamamlandığında yapı, üniversite kampüsü olarak hizmet verecek.

Fatih'te 19. yüzyılda İstanbul'un ve Anadolu'nun ekmek ihtiyacını üretmek için Unkapanı Değirmeni inşa edildi. Uzun yıllar Osmanlı'nın ekmek ihtiyacını karşıladıktan sonra tarihi değirmen atıl kaldı.

İstanbul’un kadim yapılarından Unkapanı Değirmeni, uzun bir sessizliğin ardından yeniden hayat buluyor. İbn Haldun Üniversitesi ile Fatih Belediyesi iş birliğiyle yürütülen restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından yapı, üniversite kampüsü olarak hizmet verecek. 19. yüzyılda İstanbul’un ve Anadolu’nun ekmek ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilen bu tarihî değirmen, Osmanlı’nın en büyük un üretim merkezlerinden biri olarak faaliyet göstermişti. Ancak zamanla atıl kalmış, bir dönem otopark olarak kullanılmış ve yalnızca kâgir duvar kalıntıları günümüze ulaşabilmişti. Bu yapı, Osmanlı’nın modernleşme ve endüstrileşme çabalarının somut bir örneği olarak, yalnızca un üretmekle kalmıyor; İstanbul ve Anadolu’ya deniz yoluyla ürün dağıtımı da sağlıyordu.

HALİÇ’İN SESSİZ TANIĞI: UNKAPANI DEĞİRMENİ’NİN KISA TARİHİ

Unkapanı Değirmeni, Osmanlı’nın sanayi devrimine attığı adımların Haliç kıyısındaki yansımasıdır. “Unkapanı” adı, Osmanlı döneminde “un” ve “kapan” (toptan satış ve ölçüm yapılan yer) kelimelerinden türemiştir. Bu bölge, Bizans döneminden beri buğday ve tahıl ticaretinin kalbi olmuştur. Değirmenin yapım izni 1870 yılında alınmış, makineleri İngiltere’den getirtilmiştir. Buhar gücüyle çalışan bu büyük tesis, İstanbul’un ilk modern sanayi yapılarından biri sayılır.

TARİHİ YAPI ÇEŞİTLİ KURUMLARA HİZMET ETTİ

19. yüzyıl sonunda şehirde yalnızca altı büyük buhar değirmeni vardı; bunlardan biri de Unkapanı’ydı. Yapı, yıllar içinde çeşitli kurumlara devredildi; Umumi Mağazalar, ardından Ticaret Borsası ve son olarak İstanbul Manifaturacılar Çarşısı inşaatı sırasında ana binası yıkıldı. Bugün yalnızca fırın binasının duvarları, lojman ve depo kalıntıları ayaktadır.

KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ

Unkapanı, yüzyıllar boyunca İstanbul’un ekmek ve tahıl tedarik zincirinin kalbi oldu.
Bizans’tan Cumhuriyet’e kadar burada hem yerli tüccarlar hem de yabancı girişimciler faaliyet gösterdi. Değirmenin ilk yıllarında görev yapan İngiliz mühendisler, Osmanlı ustaları ve buğday tacirleri, Haliç kıyılarını canlı bir ticaret merkezine dönüştürmüştü. Unkapanı Değirmeni, sadece bir üretim merkezi değil; aynı zamanda sanayi devriminin sembollerinden biriydi. İstanbul’a buharlı makinelerin girişinde öncü rol oynamış, dönemin “modernleşme” sürecini temsil etmişti. Ne yazık ki zamanın ve ilgisizliğin izleri, bu mirası büyük ölçüde tahrip etti. Ancak ayakta kalan duvarlar, bacalar ve taş temeller, hâlâ bir dönemin üretim seslerini hatırlatıyor.

Tarihi yapıdan bize kalanlar sadece duvarları

19. yüzyılda inşa edilen önemli sanayi, endüstri yapılarından olan ve günümüze gelene kadar geriye sadece duvarlarının kaldığı bir kültür varlığı. Burası şu anda İbn Haldun Üniversitesi'nin birimleri olarak, koruma, restorasyon ve yeni kullanım alanları projesi hazırlanarak restorasyon süreci devam ediyor. Unkapanı Değirmen’inden günümüze kalan kısmı sadece duvarları olsada, değirmen işleyişine ilişkin bazı belgelere ulaşabildi. Uzun süre otopark olarak kullanılması, terk edilmiş olması nedeniyle değirmene ilişkin özgün endüstri aksamını gösteren çok fazla belge bulunmuyor. Mevcut tarihi duvarlara dokunulmadan, onların dışında kalan, kısımlar için de yeni kullanım projesi hazırlandı. Bu proje kapsamında bilimsel danışma kurulu oluşturuldu. Çok ilginç bir yapı ortaya çıkacak. Çünkü bu yapıda hem özgün değirmene ilişkin dokuyu, belgeyi, bilgiyi görebileceğiz hem de burada yapı kalıntısıyla uyumlu olan yeni bir kullanıma alanına inşa edilmiş olacak.

Un değirmeninden geleceğin eğitim yuvasına

Günümüzde Unkapanı Değirmeni, endüstri mirası kapsamında korunması gereken yapılar arasında yer alıyor. Mimar Füsun Seçer Kariptaş’ın da belirttiği gibi, bu tür tarihî yapılar yalnızca korunmamalı, yeni işlevlerle yaşatılmalıdır. İbn Haldun Üniversitesi’nin bu alanı kampüs ve kültür merkezi olarak değerlendirme projesi, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurmayı amaçlıyor. Böylece Haliç’in kıyısında yüzyıllardır sessizce duran bu taş yapı, yeniden nefes alacak; Osmanlı’nın sanayi mirası, geleceğin eğitim yuvası olarak; İbn Haldun Üniversitesi'nin Süleymaniye Kampüsü olarak hizmete açılarak hayatına devam edecek.