Yapılan araştırmalara göre toplumun yarısından fazlası esnafa güvenmiyor. Çünkü vatandaşlarımızın bu şekilde düşünmesini tetikleyen vahim hadiseler yaşandı ülkemizde.

Fahiş fiyat artışların geçtim, hileli ürün satmaktan tutun, müşterilerini dolandırmaya çalışan tuhaf bir esnaf ahlakı oluştu.

Oysa bizim kültürümüz, aldığımız meslek ahlakı bu tür bir yozlaşmayı imkân tanımayacak kadar zengin ve derindi.

1855 yılında Osmanlı’yı ziyaret eden Fransız tarihçi Jean Henri Ubicini, “La Turquie Actuelle“ adlı eserinde Türkler hakkında bakın ne diyor.

“İstanbul’da alışveriş yaptığınız esnaf Ermeni ise istediği fiyatın yarısını verin, Rum ise üçte birini, Yahudi ise dörtte birini. Bir Müslümandan alışveriş yaparken istediği fiyatın tamamını tereddüt etmeden verebilirsiniz, çünkü onlar değerinden bir kuruş fazla almazlar.”

Böylesi bir anlayış hakimdi ülkede. Ve maalesef böylesine derinlikli bir mirası devralan bizler nasıl oldu da bugün alışverişe hile karıştırır olduk?

Bir dönemin güçlü ve nüfuzlu generallerinden Çevik Bir, 14 Temmuz 1998 tarihli YÖK'e gönderdiği yazıda “irticai grupların istismarı” için ÖSS sisteminde değişiklikler yapılmasını istemiş, Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK ise 10 yıldır uygulanan ve tüm meslek liselerini mağdur eden adaletsiz 'katsayı' sistemini getirmişti.

Güya Laiklik ve cumhuriyeti koruma kaygısıyla çıkartılan ve meslek lisesi çıkışlı öğrencilerin üniversiteye girişini imkânsız hale sokan söz konusu katsayı uygulamasının bir generalin talimatıyla devreye sokulmuş olması ülkemizde öylesine vahim sonuçlar doğurdu ki hala bunun ceremesini çekiyoruz.

Bereket versin AK Parti iktidarı bu katsayı zulmünü sona erdirdi de meslek liseleri rahat bir nefes aldı ve önü açıldı.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in de ifadesiyle; “Bu, aynı zamanda bir gençlik kuşağına yapılan tarihî bir iade-i itibar anlamı taşıyordu.”

Milli Eğitim Bakanı geçenlerde Yeni Şafak Gazetesi’nde bu konuda bir yazı kaleme aldı. Bakan, yazımın başlığında da ifade ettiğim ve yeni müfredatta da yer alan eylem, değer, marifet ve maharet gibi kavramları tam da bu noktada çok güzel analiz etmiş.

Ona göre, marifet; bilginin, kavramın, ilkelerin içselleştirildiği zihinsel derinliği ifade ediyor. Maharet ise bu birikimin işe, ürüne, üretime dönüştüğü pratik sahayı.”

Katsayı zulmünün kaldırılmasının ardından bakanlık meslek liseleri üzerine fazla yoğunlaştı. Bu gerekliydi zira geçmişte Ahilik kültürü üzerine bina edilen esnaf anlayışı gittikçe yozlaşıyor ve meslek edinme becerileri de köreliyordu.

Dolayısıyla daha 2016 yılında çıraklık eğitiminin örgün eğitime dâhil edilmesiyle birlikte mesleki eğitim merkezleri, lise diploması veren kurumsal yapılara dönüştü. Bu adım, öğrencilerin bir yandan üretim sürecine katılırken diğer yandan akademik haklardan mahrum kalmamasını sağladı.

Yusuf Tekin bu meseleye çok kafa yoran bakanlardan biri. Yazısında da ifade ettiği gibi; “Meslekî Eğilimi Belirleme ve Beceri Ölçme Bataryası” gibi bilimsel yönlendirme araçlarıyla, çocuklar daha en başında yetenekleri belirleniyor.

Kısacası erken yaşta beceri yönlendirmesi, zanaat atölyeleri ve meslek ortaokulları gibi modellerle çocuklarımızın potansiyeli henüz ortaokuldayken keşfediliyor ve ilerisi için bir planlama yapılıyor.

Ancak bir taraftan mesleki eğitim ile beceri kazanırlarken diğer taraftan gençlerimizin değer dünyasını, üretim ahlâkını ve topluma fayda bilincini besleyen bir hayat anlayışı da verilmelidir.

Yusuf Tekin de yeni müfredat kapsamında tam da bunu ifade ediyor. Yani Ahilik kültüründen bize kalan mirası bugün okullarımızda akıl ve gönül birliğini yeniden tesis etmek hedefiyle hayatımıza sokmalıyız.

Bu mesleki eğitim düzeneğine gerçekten ihtiyacımız var.