Behçet Necatigil, “Sevgileri yarınlara bıraktınız / Çekingen, tutuk, saygılı. / Bütün yakınlarınız / Sizi yanlış tanıdı.” mısralarında kalbin en kuytu köşelerinde saklı kalmış duyguların sessiz çığlığını fısıldar. Sanki bir aynada yansıyan ruhumuzun gölgesi, ifade edilmemiş sevgilerin ağırlığıyla eğilir. Sevgi, bir bahar dalında titreyen çiğ tanesi gibidir; dokunulmazsa solar, paylaşılmazsa buharlaşır. Oysa insan, sevgiyle yoğrulmuş bir varlıktır; her nefeste, her bakışta, her dokunuşta sevgiyi arar, ama çoğu zaman onu zincirleyen bir utangaçlıkla gömer içindeki bu kıvılcımı.
Sevgi, sadece bir duygu değil, hayatın ta kendisidir. Romantik bir aşkın ateşinde, bir dostun vefalı omzunda, bir annenin şefkatli kucağında ya da sokakta bir yabancının gülümseyen gözlerinde belirir. Ancak ne çok saklarız bu mucizeyi! Bir sözcüğün, bir tebessümün, bir el uzatışın gücüne inanmaz, kalbin şarkısını sustururuz. Türk toplumunun o derin saygısı, o soylu çekingenliği, bazen sevginin önüne set çeker. Sanki içten bir “seni seviyorum” demek, ruhu çıplak bırakacak bir zaafmış gibi… Oysa sevgi, cesaretle açığa vurulduğunda, bir bahçeyi yeşerten bahar yağmuru olur.
Neden erteleriz ki sevgiyi?
Günün telaşı, toplumun görünmez kuralları, içimizdeki o tanımsız korku… Hepsi, sevgiyi bir yarına, bir başka zamana iter. Ama yarınlar, sevginin solgun gölgeleriyle doludur. Bir babanın alnına kondurulmamış bir öpücük, bir dosta söylenmemiş bir “iyi ki varsın,” sevdiğinize fısıldanmamış bir itiraf… Her biri, yüreğin derinliklerinde biriken keşkelerle taşar. Behçet Necatigil’in mısralarındaki o yanlış tanıma, belki de sevgisizliğin değil, sevginin sessizliğinin eseridir.
Bu döngüyü kırmak, bir anın cesaretiyle başlar. Bir çift gözün içine bakıp “seni gördüğüme sevindim” demek, bir elin sıcacık dokunuşuyla “buradayım” demek, bir mektubun satırlarında kalbin ritmini mühürlemek… Sevgi, eylemle can bulur; düşüncede hapsolmuş bir hayal olmaktan kurtulur. Çünkü ertelenen her sevgi, bir daha açılmamak üzere kapanan bir kapıdır.
Hayat, bir anın içinde saklıdır. Sevgi, o anın nabzında atar. Eğer şimdi söylemezsek, eğer şimdi sarılmazsak, eğer şimdi gülümsemezsek, yarınlar yalnızca bir ‘keşke’ fısıldar.
Öyleyse bırakalım, sevgilerimiz yarınların gölgesinde solmasın. Bugün, kalbin kapısını aralayalım; bir söz, bir bakış, bir dokunuşla sevgiyi özgür bırakalım.
Ve sevginin paylaşıldığında bir bahar, yaşandığında bir şiir olacağının altını kalınca çizerek yazımıza nokta kayalım.