2024 su gibi akıp geçti. Aslında su gibi akıp geçen 2024 değil de zamanın bütünü

2024 su gibi akıp geçti. Aslında su gibi akıp geçen 2024 değil de zamanın bütünü. Aşağıdan bakınca uzak görünen şeylere tepeden bakınca ne kadar yakın olduğunu görüyor insan. Üniversiteyi kazandığım sene 4 yıl biter mi diye düşünürken son sınıfa geldiğimde dönüp arkama baktığım zaman ne çabuk geçtiğini fark ettim. Ömür de öyle değil mi?

Su gibi akıp geçen 2024 yılı için Türk Dil Kurumu, yılın kelimesi olarak “Kalabalık Yalnızlık” kavramını seçti. Türk Dil Kurumu Değerlendirme Kurulu bu seçime gerekçe olarak “2024 yılında, insanların kalabalıklar içinde yalnız hissettiklerini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğu görülmektedir. Birbirlerinin zıddı gibi duran, teklik ifade eden ‘yalnızlık’ ile çokluk ifade eden ‘kalabalık’ aynı anda var olabilmektedir. Sosyolojik, psikolojik, iletişimsel gerekçelerle açıklanabilen bu durum, bireylerin gündelik yaşamlarında, kurdukları ilişki biçimlerinde kendisini göstermektedir.... Bireyin çevresinde insan sayısının fazla olması, kendisinin yalnızlık hissetmediği anlamına gelmemektedir. Aynı ev içinde aile bireylerinin olması, aynı yemek masasında yalnız hissetmeyi engellememektedir.” ifadelerini kullanmaktadır. Manidar ve durum tespiti açısından yerinde bir seçim olmuş.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel noktalardan birisi bu tabiri bir araya getiren kelimeler: Kalabalık ve Yalnızlık! Birbirine taban tabana zıt iki kavram! Bir bakıma yaşadığımız çağı özetleyen bir durum. Teknoloji çağında yaşıyor olduğumuza göre teknolojinin temelini oluşturan da iki sayı değil midir? 0 ve 1! Varlık ile yokluk arasındaki bağlantıyı anlamlandırma gayretinin bir tezahürü misali birbirini tamamlamaya çalışan bu iki rakamın neticesinde ortaya çıkan tabloda birbirine zıt kavramların ortasında sıkışıp kalan insan…

Teknolojinin hızı karşısında insani ilişkilerin yavaşladığı, insanların birbiriyle iletişim halinde olması yerine sosyal medyanın ağlarında kaybolduğu bir çağda her taraftan kuşatılmış bir halde kendi yalnızlığında boğuluyor insan. Her ne kadar içi boşaltılmış kavramlarla anlam arayışını sürdürmeye çalışsa da yanlış yönlendirmelerle doğruyu bulmakta zorluk çekiyor insan. Kavramlar yumağında anlam arayışında çaresizliğine onulmaz çareler arıyor.

Kalabalık Yalnızlık, kavramların içini ne kadar boşaltmış olduğumuzun en sarih göstergesi gibi duruyor karşımızda. Barış diyenlerin savaştan nemalandığı bir dünyada kavramların anlam bozumuna uğraması da kaçınılmaz oluyor. Merhameti zalimden umacak kadar çaresiz bir hale gelişimiz de durumun bir başka vahim boyutu. Katliamların müsebbibi olanların ateşkesi imzalamasını beklemek kadar aciz bir hale geldik. Kimse çıkıp da zalime zalim demiyor. Kavramları ait olduğu yere koyabilseydik bugün bu kadar çelişki yaşamıyor olurduk.

Erich From’un “Günümüzde insana en çok acı veren, yoksulluk değil, büyük bir çarkın küçük bir dişlisi, bir robot haline gelmiş olmak ve yaşamının boş ve anlamsız olmasıdır.” sözü bir bakıma bugünümüze projektör tutmaktadır. Big datanın küçük kırıntıları olarak birbirimizin aynısı halde, dünün tekrarı bir bugün yaşıyor ve yarın için umut etmek yerine günleri, arasına karbon kâğıdı konulmuş bir halde yaşamaya devam ediyoruz. Geleceği inşa etmek yerine günü kurtarmanın derdiyle hemhal olup kendi konfor alanımızda dönüp duruyoruz.

Son kitabımız Teknolojik Vahamet’te bu konuya daha detaylı değinmekle birlikte bu kadar kalabalıkta insanı yalnızlaştırmaya odaklanmış bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu bilmek zorundayız. Mesafesizleştirme ile her şeye ulaşabileceği ve her şeye yetebileceği iradesi ile donatıldığı aşılanan insanlık, bireyselliğin çekiciliğine aldandı. Ancak herkesin aynılaştırmaya çalışıldığını fark edemedi. Her ne kadar bu durumdan şikâyet ediyor gibi görünsek de hiçbirimiz mevcut halimizi değiştirmeye niyetli değiliz. Bir bakıma hepimiz bir kurtarıcı bekliyoruz ama hiçbirimiz kurtulmak istemiyoruz. Çarkın dişlisi olarak kendimize bakmak yerine karşımızdaki dişlinin kusurlarını gözler önüne sererek kendi yalnızlığımızın üstünü örtmeye çalışıyoruz.

Çevremizin genişliğiyle övünedururken telefonumuzu açıp arayabileceğiniz bir dostumuz yoksa o telefon rehberimizdeki bütün insanlar bizim için kalabalık ve o kalabalık içindeki biz de yalnızız. Vesselam.