2025 yılı Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantısı sonrası terfilerin, sivil ağırlıklı bir kurul tarafından şekillendirilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinde stratejik bir dönüşümün sürekliliği anlamına gelmektedir. Başkanlık sisteminin bir sonucu olan bu durum, bazı çevrelerce “siyasallaşma”, “tarikat-cemaat yapılanması” ve “kurumsal hiyerarşinin bozulması” şeklinde eleştirilmiştir. Ancak bu iddiaların; Türkiye’nin yakın tarihindeki askeri vesayet anlayışını ve farklı ideolojik kampların güç mücadelesinin yaşandığı dönemleri görmezden geldiğini söyleyebiliriz.

Eleştirilerde öne çıkan “tarikat ve cemaat yapılanmasına gidiliyor” söylemi, kesinlikle mesnetsizdir. Çünkü yeni komuta yapısı, kapalı devre ideolojik kadrolaşmalara fırsat vermeden milli iradeye bağlı, ülkesini ve vatanını seven, Türk-Kürt-Arap kardeşliği zemininde ortak bir milli kimliği benimseyen anlayışın sonucuna işaret etmektedir. Bu anlayış, etnik ve mezhepsel ayrışmaların önüne geçerek, orduda stratejik uyumu ve operasyonel bütünlüğü öne çıkarmaktadır.

Bu açıdan, 2025 YAŞ terfilerinde dikkat çeken en önemli husus kıdem sırasına bağlı temayül anlayışına bağlı kalınmaması olmuştur. Özellikle Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na, daha kıdemli isimler varken Metin Tokel’in getirilmesi bu anlayışın doğal bir sonucudur. Bu yaklaşım, sadece görevdeki etkinlik ve liderlik kabiliyetini önceliklendirmekle kalmamakta; aynı zamanda geçmişte yaşanan cunta yapılanmalarının beslendiği “otomatik terfi zinciri” anlayışına da set çekmektedir. Daha kıdemsiz ancak yetkin personelin terfi ettirilmesi, hiyerarşide yenilikçi ve sadakat temelli bir yapılanmaya fırsat vermektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde ortaya konan bu stratejik personel politikası, Türkiye’nin gelecek güvenlik doktrinini ve uzun vadeli jeopolitik pozisyonunu yeniden şekillendirecek gibi duruyor. 15 Temmuz sonrası ordumuzun operasyonel kabiliyetlerinin artırılarak bölgesel krizlerde daha etkili olabilmesine katkı sağlayan bir rol olacaktır. Bununla beraber, terörsüz Türkiye süreci, savunma sanayii entegrasyonunun hızlandırılması gibi hedefler, yeni komuta kademesinin şekillendirilmesinde etkili olmuşa benzemektedir. Dolayısıyla, 2025 YAŞ kararları sıradan bir terfi olarak algılanmamalıdır. Türkiye’nin hem iç güvenlik hem de dış politika stratejisinde köklü bir vizyon değişikliğinin sahaya aktarılması için kritik bir teşkilatlanma olarak değerlendirilmelidir.”

TSK’nın sahadaki esnekliğini ve hızlı karar alma kabiliyetini artırma düşüncesi bu atamaların temelini oluşturmuş gibi duruyor. Bu yapılanma kuvvetler arasındaki koordinasyonu hızlandıracaktır ve bölgesel inşa sürecine olumlu katkı sağlayacaktır. Ayrıca kıdem yerine yetkinliğin esas alınması, sahadaki personelin çalışma azim ve isteğini teşvik edici bir motivasyon sağlayacaktır.

Elbette genç ve vizyoner anlayışın komuta kademesinde yer alması, modern savaş tekniklerine uyumu kolaylaştırabilecektir. Çünkü; Hibrit savaş, insansız sistemlerin entegrasyonu, siber güvenlik ve elektronik harp gibi alanlarda yeni komuta kademesinin daha dinamik bir yaklaşıma sahip olması oldukça önemlidir. Böylece, TSK sadece konvansiyonel tehditlere değil; asimetrik ve teknolojik tehditlere karşı da daha hazırlıklı hale gelecektir.

2025 YAŞ kararlarının bir diğer kritik etkisi jeopolitik olarak değerlendirilebilir. Genç ve vizyoner bakışa sahip, milli iradeye bağlı atamalar, bölge ülkeleri nezdinde TSK’nın güçlü imajını daha etkin pozisyona taşıyacaktır. Bu durum, Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Orta Doğu’daki askeri varlığının hem caydırıcılığını hem de diplomatik manevra alanını genişleterek bölgesel bir ittifakta lider konuma gelmesine katkı sağlayabilecektir.

Türkiye’nin bölgesel krizlerde özellikle Irak ve Suriye’deki istikrarsızlık, Karabağ sonrası Güney Kafkasya dengeleri ve Doğu Akdeniz’de enerji güvenliği gibi alanlarda, etkinliği bu yeni yapılanma ile artacaktır. Böylelikle, Türkiye’nin askeri gücü sadece savunma amaçlı değil; bölgesel istikrarın sağlanması yönünde stratejik bir araç olarak da kullanılabilecektir.

Sonuç olarak, 2025 YAŞ kararları sadece personel terfilerini değil, TSK’nın stratejik vizyonunu, operasyonel kapasitesini ve Türkiye’nin jeopolitik rolünü doğrudan etkileyecek uzun vadeli bir dönüşüm sürecinin bir sonucudur. Bu dönüşüm, geçmişin vesayetçi anlayışını geride bırakarak, milli iradeye saygılı ve gelişime açık bir güvenlik mimarisinin inşa edilmesine katkı sağlayacaktır.

13.08.2025