0
"Allah'a karşı itaatsizlik edersin
Ve bu halde O'nu sevdiğini söylersin.
Yemin ederim bu şaşılacak bir durum…
Sevgin gerçekse O'na itaat edersin.
Çünkü seven, itaat eder sevdiğine…"
Rabiatü'l-Adeviye
Allah'ı sözde değil özde seven kişi, öncelikle O'na tam anlamıyla iman eder. Bütün getirdiklerine inanır. İnanç esaslarını O'nun istediği çerçevede oluşturur. Yani Allah'ın vahyine, O'nun istediği şekilde iman eder.
İsim ve sıfatlarını bilir, iyice kavrar ve yaşamını bu bilinçle sürdürür.
O'nun Peygamberine iman eder, onu rehber alır, izinde gider. Peygamberinin fonksiyonunu geçmişle sınırlı tutmaz. Allah'ı sevmenin bir şartının da Peygamberi sevmek ve O'na uymak olduğunu bilir. "(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Ali İmran 3/31)
Dinini öğrenir.
Dini en sahih kaynaklardan, eksiksiz ve ilavesiz olarak ruhuna ve tüm benliğine yedirir. Din konusunda cehaletin kişiyi derin uçurumlarda sürükleyeceğini bilir.
Onu zikreder, anar.
Her an O'nu hatırlar, O'ndan gafil olmaz. Tüm benliğiyle O'na bağlanır. Her yerde her zaman O'nu hatırlar. Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. "Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin." (Bakara 2/152)
O'na karşı tüm ibadetlerini yerine getirir.
İbadeti büyük bir şevk ve heyecanla yerine getirir. İbadetsiz geçen zamanı kayıp bir zaman olarak bilir. Kulluğunu en güzel bir şekilde sunmanın yolunun ibadetlerden geçtiğini bilir.
Kuranı Kerim'i okur, anlar, yaşar ve anlatır.
Kuranın yolunu aydınlatan bir nur olduğunu bilir, onunla geçen her saati Rabbiyle yaptığı özel bir görüşme olarak nitelendirir.
Dünyaya değil ahirete meyleder. Dünyanın fani, ahiretin baki ve ebedi olduğunu bilir. Geçici zevk ve nimetlerin peşine düşmez. Ebedi nimetlere kavuşmanın heyecanı içerisinde olur.
Nefsinin hoşuna giden zevklere takılmaz, haramlardan nefret eder, şehvetine esir olmaz.
Yaratılanları sever.
Sadece müminleri değil, bütün insanları, hatta hayvanları ve diğer canlıları da sever. Onları incitmemeye çalışır.
Onun için gerektiğinde çilelere katlanır, fedakarlıkta bulunur, ölümü göze alır.
Ondan gelene razı olur. "Zehiri bal görür. Fakirliği ikram görür. Hastalığı manevi derece vesilesi görür."
Yunus misali şöyle terennüm eder Rabbine:
"Hoştur bana senden gelen,
Ya hil'at-ü yahut kefen,
Ya taze gül yahut diken,
Kahrın da hoş lütfun da hoş."
Hasılı her şeyiyle Allah'ın rızasını elde etmeye çalışır, hoşnutluğunu ve rahmetini talep eder.
Ya Rab, bizleri böyle bir ikrar, inanç ve amelle yaşar, öldür ve haşret…