Hazret-i Süleyman’a bile kalmadı dünya
Baki olan bir tek Allah
Bütün günahları size bırakıp
Ölmüşüz elhamdülillah
Yavuz Bülent Bakiler
Ölüm bu hayatın en büyük gerçeği… El hak, her nefis ölümü tadacak. Ancak Orhan Veli’nin dediği gibi “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.” Evet ayrılık zor geliyor insana.
Şair, mütefekkir, Türkçe sevdalısı koca yürekli adam Yavuz Bülent Bakiler Rabbine kavuştu. Daha ilk şiirinde “Ölmüşüz elhamdülillah” diyen inanmış bir adamdı o…
89 yıllık ömrü, çetin bir mücadele içinde geçen, kaleminin ve sözünün kudreti ile gönüllere taht kurmuş ama münzevi yaşayan bir üstadı kaybettik. Acımız da kaybımız da çok büyük…
Resmî ideolojinin tarih, dil ve kültür politikalarına karşı çıktığı için görmezden gelinmeye çalışılsa da o gür sesi, billur Türkçesi ve Hak için alıp verdiği nefesi ile üzerine örtülmek istenen perdeleri yırtıp güneş gibi gözleri kamaştırmayı başarmış bir çile eriydi.
TYB’nin kurucuları arasındaydı. Merhum D. Mehmet Doğan gibi Türkçemizin yılmaz savunucusuydu. Tıpkı Doğan gibi, inkılap sarhoşluğu ile dilimize yapılan suikastları, cinayetleri, zulümleri ifşa etmek sonrasında bu zulüm ve cinayetlerin tesirini bertaraf etmek için tam tamına bir ömür harcayan müstesna bir dava adamıydı.
Sadece dilimize değil tarihimize giydirilen deli gömleğini de parçalamak için çabalayan bir mücadele adamıydı Bakiler… O yüzden mason, sabetayist ve eyyamcı kesimler tarafından sevilmedi. O da onlara asla eyvallah etmedi, hatta o da onları asla sevmedi.
Onun şiirleri Türkçemizin en güzel şiirlerindendi şüphesiz. Türkçemizin doğru kullanılması adına yazdığı “Sözün Doğrusu” kitap serisi adeta bir baş ucu kitabı oldu Türkçe sevdalıları için.
Erzurum'da üniversite tahsilim esnasında tanımıştım onu. O zaman çıkan “Harman, Duvak ve Yalnızlık” isimli üç şiir kitabını almış ve onun şiirlerinin hayranı olmuştum. O yıllarda yeni yeni besteler yapıyordum ve o günlerdeki amatör ruhumla bir şiirini Hicaz makamında bestelemiştim. "Anla biraz beni duy biraz beni" isminde bir şiirdi. Çok da sevilmişti bu şarkı. Dost meclislerinde çok söyledim bu şarkıyı arkadaşlarıma...
Çorum'da bir konferansını dinlemiştim. Allah'ın o ne hitabet gücüydü, o nasıl güzel bir Türkçeydi! Üstadın hemen her konferansında tekrarladığı “dil olmazsa dil olmaz” mevzuunu o kadar derin bir biçimde ve o kadar canlı misallerle anlatmıştı ki… Bu hadiseyi asla unutamam.
Merhum Bakiler şöyle demişti. “1893 yılında İstanbul'dan Hüseyin Ara Efendi, 363 kişilik bir grupla Avustralya'ya gelmiş. Zamanla bu insanların çocukları dillerini terk ederek İngilizce konuşmaya başlamışlar. Hatta Hüseyin Ara Efendi'nin torunları zamanla Albert, Cindy, Peter, Sara, James gibi isimler almışlar. Üstelik dinlerini de değiştirip Katolik olmuşlar. 1976 yılında Diyanet İşleri Başkanımız Tayyar Altıkulaç Avustralya'ya gittiğinde Sidney şehrinde yaşayan Kıbrıs Türklerinden İbrahim Dallal isimli bir soydaşımız, Hüseyin Ara Efendi'nin torunlarını alıp eski Diyanet İşleri Başkanımız Tayyar Altıkulaç’ın huzuruna çıkarmış. “Bakınız Efendim” demiş. “Bu çocuklar 83 yıl önce İstanbul'dan Avustralya'ya gelen Hüseyin Ara Efendi'nin torunları! Şimdi hiç birisi Türkçe bilmiyor ve gördüğünüz gibi hepsinin boynunda ve kolunda gümüşten haçlar sallanıyor. Çünkü hepsi de Katolik olmuşlar. Avustralya'ya yeni gelen Türkler var. Eğer bize bir din adamı göndermezseniz, buralarda Türk okulları açmazsanız, bu gelen Türkleri de kaybedebiliriz. Bunun vebali de sizin omuzlarınızın üzerinde olur!” Tayyar Altıkulaç “Gerekeni yapacağım” demiş.”
İşte mesele bu kadar vahim ve bu kadar mühim…
Yine bir konuşmasında şöyle diyordu üstadımız: “Edebiyatın temel malzemesi dildir dil olmasa edebiyat olmaz. Dil olmasa millet olmaz. Dil olmasa din olmaz. Çünkü dil olmasa dini anlatmanız mümkün değildir. Sevgili peygamberimize “Din nedir?” diye sormuşlar. Çok kısa ve mükemmel bir cevap vermiş. “Din nasihattir!” demiş. Doğru din nasihattir. Peki biz bu nasihati neyle yapacağız? Biz bu nasihati zengin bir dille yapabiliriz ancak.”
Yavuz Bülent Bakiler, benim için hep erişilmez bir üstat oldu. Türkçe üzerine yaptığı programları izlerken kendimden utanıyordum. Zira gerçekten çok özensiz ve çok bozuk bir Türkçemiz vardı. Onun değindiği konular, yanlış kullandığımız kelimeler ve tamlamalar adeta dilimize tutulan bir ayna gibiydi.
Onu bu mahdut köşede tam anlamıyla anlatmak mümkün değil. Ama onu anlatan kitaplar, makaleler, dergiler zaten vardı ama onun mücadelesine bir vefa olarak bundan sonra daha da artacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da üstadın vefatı üzerine paylaştığı taziye mesajı onun hakkındaki duygularımıza tercüman olmuş.
"Nice güzel şiiri, hatırayı, seyahatnameyi, biyografiyi, mektup tarzında kaleme aldığı eşsiz eseri edebiyatımıza armağan eden Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi Yavuz Bülent Bakiler’in vefatından derin üzüntü duydum. Merhum Bakiler’e Allah’tan rahmet diliyor; ailesine, dostlarına ve edebiyat camiamıza başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Rabb’im mekanını cennet eylesin."
Ben de üstada rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun...