Daha birkaç hafta önceydi,
ABD Başkanı Trump ile Avrupalı liderler toplantı için Beyaz Saray’daydılar.
Toplantının yapıldığı salonda Başkan Trump Başkanlık koltuğunda oturuyor, karşısında da ABD Dışişleri Bakanlığı personeli gibi oturan Avrupalı liderler…
Avrupalılar açısından fotoğraf oldukça aşağılayıcıydı. Çünkü oturma düzeni bütün protokol nezaketini ayaklar altına alacak şekilde dizilmişti.
Neticede orada bulunan herkes kendi ülkesinin Cumhurbaşkanları, başbakanlarıydı. Bu tür toplantılarda oturma düzeni, toplantıya katılanlar ya bir yuvarlak masa etrafında toplanırlar ya da dairesel dizilmiş koltuklara otururlar.
Neyse bu ABD ve Avrupalı dostları arasındaki sorun. Avrupalılar bu aşağılanmayı sineye çekiyorlarsa bizim konunun üzerinde fazla durmamızın bir anlamı yok.
Ancak,
Geçtiğimiz Salı akşamı,
Bu sefer Trump’ın İslam ülkeleri liderleriyle toplantısı vardı.
ABD Başkanı D. Trump,
Türkiye Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve aralarında Pakistan, Endonezya, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Malezya gibi İslam ülkeleri devlet başkanları, kralları ve başbakanlarının bulunduğu geniş katılımlı bir toplantı düzenlendi.
Toplantının oturma düzeni şöyleydi:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Trump masanın başında yan yana oturuyorlar, diğer katılımcı devlet başkanları, krallar, başbakanlar ise masanın etrafındaki yerlerini almışlardı.
Bu neyi gösteriyor?
Türkiye'nin artık ABD ve dolayısıyla NATO’nun Ortadoğu karakolu olmadığını ABD’nin de kabul ettiğini, dünyaya da bu kabulü ilan ettiğini gösteriyor.
Bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye'nin 23 yılda 150 yıllık bariyerleri nasıl yıktığını gösteriyor.
Bu, Sayın Erdoğan’ın ülkeye kazandırdığı tam bağımsızlığı, dolayısıyla saygıyı, prestiji ve diplomatik başarıyı gösteriyor ama görmek isteyene…
Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantı için, “iyi geçtiğini ve hayırlı sonuçları olacağını” belirten kısa bir açıklama yaptı.
Teşekkürler Erdoğan.
…
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan her yıl olduğu gibi yine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda dünya mazlumlarına ve elbette başta Gazzelilere ve Filistinlilere olan desteğini haykırdı. Hiçbir liderin bu açıklıkta, bu tonda, bu cümlelerle söyleyemediğini Türkiye Cumhurbaşkanı BM kürsüsünde dile getiriyordu. Onun sayesinde ve ondan aldıkları cesaretle pek çok ülke lideri de BM’de işgalci İsrail’e yönelik çok sert açıklamalarda bulundular.
Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dinleyen bir dostumun ifadesi şuydu:
“Hocam, dünya liderlerinin İsrail ve Amerika’dan korktukları için -en güvendikleri kişi olması hasebiyle- eşlerine bile anlatamadıklarını üstelik bu tonda ve yıllardır Cumhurbaşkanımız BM’de haykırıyor, bu nasıl bir cesaret?” dedi.
Haklı olmanın verdiği güçten kaynaklanan bir cesarettir bu. Cumhurbaşkanımızın tabiatında şahsı ile alakalı bir korku yoktur. Dünya sussa o bu zulme sessiz kalamaz dedim.
Bildiğiniz gibi terör devleti İsrail 1948’den bugüne kadar batı tarafından el üstünde tutuluyordu ama artık batı bu ağır ve kanlı kirli yükü taşımak istemiyor. 100 yıldır İsrail, Yahudi denince dünyada ama bilhassa batıda akan sular dururdu. Şimdi Avrupalılar, Latin Amerikalılar Yahudileri, İsrail vatandaşlarını görmek istemiyorlar. İsrail terör devleti Gazze’de uyguladığı soykırımla bütün dünyada infiale yol açmıştı, üstüne bir de gerçekleştirdiği Katar saldırısını dünyaya anlatamıyor.
Bu konularla ile ilgili olarak önceki gün “X”te gazeteci Öznur Küçüker Sirene’nin denk geldiğim “İSRAİL ARTIK TEK BAŞINA” başlıklı paylaşımı oldukça çarpıcıydı. Kendisinden izin almadan ve affına sığınarak o paylaşımı olduğu gibi paylaşmak istedim:
BM'deki bütün konuşmaları dinledim. Uluslararası ilişkilerden biraz anlıyorsam, gelinen noktada mevzu sadece Netanyahu'nun yargılanıp yargılanmaması değil, İsrail'in devlet olarak ayakta kalıp kalamayacağı.
Dünya İsrail'e karşı kaynayan bir kazan gibi, İsrail tamamen tecrit edilmiş durumda. İsrailliler ülke dışına seyahat etmeye cesaret edemiyorlar. Gittikleri yerlerde, bindikleri uçakta bile istenmiyorlar. İsrail uluslararası etkinliklerden men ediliyor. Ülkeler sırayla İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesiyor. Dünyanın en ücra köşesinde bile halk sokaklarda İsrail karşıtı gösteriler yapıyor. İsrail destekçisi hükümetler artık halkın sesini duymazdan gelemiyorlar. İsrail'e desteğin en yoğun olduğu ABD'de bile son araştırmalara göre kamuoyunun büyük çoğunluğu artık İsrail'e olumsuz bakıyor. Kolombiya Devlet Başkanı'nın da BM'de dile getirdiği gibi artık ülkelerden "Filistin'i kurtarmak için dünya halkları ve ülkeleri silahlarını ve ordularını birleştirmeli" çağrısı yapılıyor.
Daha ilk günden de sizlere yazdığım gibi, Netanyahu ve fanatik görüşlü hükümeti doğrudan İsrail devletinin ve İsraillilerin güvenliğini, geleceğini tehlikeye attı. Şantaj ve tehdit üzerine kurdukları dünya düzeni artık çatırdıyor.
Durum bu minvaldeyken İsrail’in nasıl bir tavır alacağı merak konusu olmalıdır. Neticede karşımızda yeryüzünün tanık olduğu en ahlaksız ve en zalim organizasyonu var.
Doğrusu şeytanî planları bitmeyen İsrail için pek çok kirli yol olmakla birlikte, İsrail’in kendisine zarar verecek büyük bir operasyon yaparak mağduriyet oluşturmaya çalışacağından endişe duyuyorum zira yeniden batı dünyasının desteğini almak için terörist organizasyon olan İsrail’in yapmayacağı alçaklık yoktur.