Bugünün dünyasında evlilik; süslü düğünler, sosyal medya pozları ve “mutluluklar diliyoruz” temennilerinden ibaret zannediliyor. Oysa gerçek hayat, filtrelenmiş mutlulukların çok ötesinde bir mücadele alanıdır. Çünkü evlilik, hayallerin gerçekleştiği bir masal değil; sabrın, anlayışın ve fedakârlığın sınandığı bir imtihandır.

Bu yüzden birçok çift, hayatın doğal akışı içinde karşılaştığı zorlukları evliliğin sonu gibi algılıyor. İlk tartışmada “ayrılık”, ilk kırgınlıkta “pişmanlık” telaffuz edilmeye başlıyor. Oysa bir yuvayı ayakta tutan şey, “mutlu zamanlar” değil; zorlu zamanlarda gösterilen irade ve Allah için sergilenen sabırdır.

Ancak şu da açık bir hakikattir:

İslami şuuru zayıf olan, aileyi Allah’ın bir emaneti olarak görmeyen çiftlerde geçimsizlik daha hızlı büyüyor.

Çünkü orada ne Allah korkusu vardır ne de sorumluluk bilinci. Kadın, kocasını dünyevi ölçülerle tartar; erkek, eşini nefsine hizmet eden bir varlık olarak görür. Fedakârlık, yerini bencilliğe bırakır. “Ben”ler çarpışır, “biz” ortadan kalkar. Oysa Allah’ın rızasını merkeze alan bir evlilikte tartışmalar bile bir nevi ibadet olur; kırgınlıklar tevazuyla, dualarla onarılır.

Kur’an-ı Kerim’de bu meseleye dair çok hikmetli bir uyarı vardır:

“Kadınlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız olabilir ki, Allah sizin hoşlanmadığınız bir şeyde çok hayır yaratmış olabilir.”

(Nisâ, 4/19)

Yani her sıkıntı, bir çıkmaz değildir. Bazen sevmediğin bir huy, seni daha sabırlı kılar. Bazen sustuğun bir an, kalbinde büyük bir rahmetin kapısını aralar. Ama bu ancak Allah için sabredenlerde mümkündür.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor:

“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlakı en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî)

Bu hadis-i şerif, bugün özellikle erkekler için bir aynadır. Eşine karşı anlayışsız, kırıcı, sevgisiz olan bir adamın, dinî hassasiyetleri ne kadar yüksek olabilir? Aynı şekilde; ailesini geçici dünyalık arzular uğruna yıpratan, sorumluluktan kaçan bir kadının huzur bulması mümkün müdür?

Şeytanın en çok sevdiği şey, bir yuvayı yıkmaktır. Çünkü o bilir ki dağılan her aile, kaybolan bir nesil, bozulmaya başlayan bir toplum demektir. Bu yüzden, geçimsizliklerin büyümemesi için en büyük silah: iman, dua ve Allah rızasıdır. Her gün yeniden niyet etmek gerekir:

“Bugün nefsimi değil Rabbimi razı etmek için sabredeceğim.”

İşte o zaman kırıklar onarılır, dargınlıklar merhametle yıkanır, sevgi yeniden doğar. Unutmayın, gerçek sevgi kusursuz iki insan arasında değil; Allah için sabreden iki kalp arasında yeşerir.

Yuvanıza sahip çıkın. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.