Dünyanın gözü Gazze’deyken, İsrail’in soykırım niteliğindeki saldırıları sadece Filistin’i değil, bölgeyi ve tüm insanlığı tehdit ediyor. İran, Lübnan, Suriye, Tunus ve Katar gibi ülkeler de doğrudan ya da dolaylı olarak bu saldırgan politikaların hedefi haline gelmiş durumda. Bu tablo karşısında sorulması gereken temel soru şudur: Sorun Hamas mı, yoksa karşısındaki siyonist İsrail mi?

Bugün Hamas’a “silahını bırak, kendini feshet, tünelleri teslim et, silah üretim yerlerini göster” deniyor. Bu taleplerin ardında, Hamas’ın bugüne kadar sivil, kadın, çocuk, yaşlı, hayvan, bitki demeden zarar verdiği iddiası mı yatıyor? Bu nasıl bir tutum?

Hamas, El Kassam Tugayları’yla birlikte işgalci Siyonizme karşı milli müdafaayı temsil eden kutlu bir direniş örgütüdür. Onlar cihad ediyor, denmedi mi? Şimdi ise silahlarını teslim etmeleri karşılığında iki yıl sürecek bir “barış” öneriliyor. Ancak bu barış adı altında yıkım, katliam ve soykırımın durmaksızın devam edeceği açıkça görülüyor. Bu plan, topraklarını savunan bir halkı yok etmeye yönelik bir tasfiye projesidir.

Sözde barış önerisiyle, Siyonist İsrail’in 1948’den bugüne kadar başaramadığı işgali masa başında adım adım gerçekleştirmek istiyorlar. Daha önceki işgal planlarından farklı olan durum: Müslüman ülkelerin eliyle bunu gerçekleştirmek. Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler bu planı “barış” adı altında desteklemeye zorlanıyor. Oysa bu, barış değil, direnişin tasfiyesinin ve teslim oluşun adıdır.

Dünya, özellikle Müslüman ve Arap ülkeleri eliyle Hamas’ı izole etmeye ve ardından silahsızlandırmaya zorlanıyor. Oysa silahsızlandırılması gereken kim? Şefkatle, merhametle topluma ve kainata bakan bir direniş mi, yoksa genişlemeci politikalarıyla bölgeyi cehenneme çeviren Siyonist zihniyet mi?

Bugün Hamas’ın elindeki silahlar, siyonizmin hadsizliğine karşı duran tek unsur ve dünya barışını sağlayan yegâne denge unsurudur. Hamas kesinlikle silah bırakmaz. Bırakacak olsaydı, 7 Ekim’deki Aksa Tufanı yaşanmazdı. Hamas ne yaptığını çok iyi biliyor ve bizi derin uykudan uyandırmaya çalışıyor. Çünkü bu direniş, yalnızca Gazze’nin değil, tüm insanlığın uyanış çağrısıdır. 7 Ekim’deki Aksa Tufanı, Siyonizmin sadece Filistin için değil, tüm dünya için ne denli tehlikeli ve sınır tanımaz bir ideoloji olduğunu gözler önüne sermiştir. Siyonist zihniyet; toprak, sınır, hukuk, insanlık tanımadan genişlemeye ve kontrol etmeye odaklanmıştır. Bu tehdit, yalnızca askeri değil; siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla da küresel bir kuşatmadır.

Bugün dünya yönetimlerinin büyük bir kısmı, özellikle Arap ülkelerinin yönetimleri, Siyonist baskı ve nüfuz altında hareket etmektedir. Bağımsız karar alabilen ülke sayısı yok denecek kadar azdır. Sözde barış planlarını destekleyen bu yönetimler, aslında kendi halklarının iradesini değil, küresel güçlerin çıkarlarını temsil etmektedir. Bu durum, ümmetin iradesinin masa başında yok sayılması anlamına gelir.

Hamas’ın direnişi, işte bu küresel uykuyu bozmak, ümmetin iradesini yeniden ayağa kaldırmak ve Siyonizmin gerçek yüzünü dünyaya göstermek için vardır. Bu nedenle Hamas silah bırakmaz. Çünkü bu silahlar, sadece Gazze’yi değil, insanlığın vicdanını ve özgürlüğünü savunmaktadır.

Gazze düşerse Şam düşer, Şam düşerse İstanbul. Bu zincirleme tehdit sadece Filistin’i değil, tüm ümmeti ve insanlığı ilgilendiriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hamas’ı “Kuvâ-yı Milliye” olarak nitelendirmesi boşuna mı? Nasıl ki Kurtuluş Savaşı’nda Kuvâ-yı Milliye işgalcilere karşı vatanı savunduysa, Hamas da aynı misyonu bugün Filistin topraklarında üstlenmektedir. Bu nedenle Filistin direnişini tasfiye etmeye yönelik bir barış planına ‘evet’ demek, bir asır önce Kuvâ-yı Milliye’yi silahsızlandırmayı savunmak kadar zordur.

Barış, işgalcinin taleplerine boyun eğmekle değil, adaletin tesis edilmesiyle mümkündür. Hamas, bu onurlu direnişin ve adaletin son kalesidir.

Bu bağlamda, Sumud filosuna yapılan haksız müdahale de unutulmamalıdır. Uluslararası sularda insani yardım taşıyan gönüllülerin uğradığı saldırı, İsrail’in hukuk tanımazlığının ve barışa olan tahammülsüzlüğünün bir başka göstergesidir. Bu müdahale, sadece Gazze’ye değil, insanlığın vicdanına yapılmış bir saldırıdır.

Hamas silah bırakmaz. Çünkü bu silahlar, sadece bir direnişin değil, ümmetin onurunun ve özgürlüğünün teminatıdır.