“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir...”

Rabbimizin bu açık beyanı, aslında Müslümanların içine düştüğü en büyük tehlikeyi de gözler önüne seriyor: Neme lazımcılık.

Bugün Müslümanların çoğu, hakkı ve sabrı terk ederek kabuğuna çekilmiş durumda. Zulüm var; ses yok. Haram aleni işleniyor; itiraz yok. Mazlumların feryadı göğe yükseliyor; ama biz kulaklarımızı tıkıyoruz. Çünkü içimize işleyen o öldürücü virüs var: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.”

Oysa Kur’an ne diyordu?

Kurtuluş, ancak iman edenlerin, salih amel işleyenlerin, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin hakkıdır. Biz ise tam tersine yaşıyoruz: Hak söylenince susuyoruz, sabır gerektiren yerde kaçıyoruz. Haksızlık görünce “aman bana bulaşmasın” diyerek kenara çekiliyoruz. İşte asıl ziyan da budur.

Bugün ümmetin sessizliği, zalimlerin cesareti oldu. Müslümanların neme lazımcılığı, haramların sıradanlaşmasına yol açtı. Çocuklarımız ekranlarda günahı “normal” görüyor, sokaklarımızda zulüm ve haksızlık kanıksanıyor. Peki neden? Çünkü Müslüman, hakkı hatırlatmayı terk etti, sabrı tavsiye etmeyi unuttu.

Ey Müslüman!

Unutma, sen susunca hak ölür, sen korkunca zalim büyür, sen “neme lazım” deyince ümmet parçalanır. Sessiz kalmak da bir tercihtir ve o tercih, zalimin safında yer almaktır.

Allah’ın hükmü açıktır:

“Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler, işte onlar ziyanda değildir.”

Şimdi kendimize soralım:

Biz bu ayetin neresindeyiz? Hakkı tavsiye edenlerin mi, yoksa susarak ziyana sürüklenenlerin mi?

Zaman şahitlik ediyor. Ve şahitlik ettiği şey, ümmetin utanç veren sessizliği...