Başlığın esnafların cama yapıştırdıkları türden bir ilan gibi durduğunun tamamen farkındayım. Bir şekilde satışını artırmak ve müşteriye çeşitliliği sunmak adına asılan bu ilanlar, bir yandan stokların genişliği diğer yandan “tedarik” kavramını öne çıkarıyor görünmektedir.

Konuya birkaç bileşen etrafında örmeliyiz. Birincisi, aşkın olana müracaat insanın vazgeçemediği bir şeydir ve bu bağlamda bütün insanlar dindardırlar. Burada birkaç noktayı ve hatta paradoksu açıklamalıyız. Eliade, “Kutsal ve Dindışı” isimli kitabında mealen dindışı insanın olmayacağını ve bunun ancak modernliğin bir kurgusu olduğunu belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim açısından da hayat tarzı öneren her şeyin adı dindir. Bu bağlamda klasik dinlerden başlayarak esnek ideolojileri de “din” başlığı altında ele almalıyız. Hatta “ateizm” de bu noktada bir din sayılmalıdır.

Buna göre dinsiz insan yoktur. Fakat hangi dinin insanı olduğuna bakmak gerekir. Dindarlık ise dini yaşama noktasında ideal bir düzeyi tanımlamaz, dinin bütün yaşanma düzeyleri için dindarlık tabiri kullanılır. Bu durumda insanlar kabul ettikleri hayat tarzı açısında bir din müntesibi ve onu yaşadıkları düzeyde de o dinin dindarıdırlar. Dolayısıyla dindarlık düzeyleri vardır.

Fakat bugün konuşulan fenomenlerden birisi de sekülerleşme tartışmalarına bağlı olarak dinin zayıfladığı şeklindedir. Esasen kurumsal ve klasik dinlerde bir zayıflama ya da referans yapma açısından zayıflamalar söz konusu ise de, bu din olgusunun genel olarak zayıfladığı anlamına gelmemektedir. Dinsel eğilimler çeşitlenmiş ve artmıştır. Söz gelimi; bugün spritüel dini akımlar ve yeni dini hareketlerdeki artışları iyi gözlemlemek lazımdır.

İnsan dinsiz yaşayamaz ve bu açıdan birçok şeyi dinleştirir. Meselâ; Alexis De Tocqueville, Fransız devriminin arkasındaki o dinsel coşkuyu belirtir. Hatta yazınlarda geçen aklın mabedinin yapılması meselesini de burada unutmamak lazımdır. Vilfredo Pareto ise, sosyalizmin nasıl dinsel bir forma büründü(rül)ğünden bahsetmektedir kitabında.

İnsanlar dünya hayatına bir ideal katmak ister; böylece hayatının anlamlı hale gelmesini ister. Aslında bu bir tür metafizik talebidir. İdeası ya da metafiziği olmayan dünyevi düşünceler giderek heyecanını ve mobilizasyonunu kaybederler. Bu sebeple birçok düşünce, görüş ve uygulamalar, dinsel ve ayinsel bir forma bürünürler. Hatta yoga gibi meditasyonlar da benzer bir karakter taşırlar.

İnsanlık tarihine bakıldığında pagan dinlerden iki tanrılı ve tek tanrılı dinlere kadar bir çeşitlilik görmekteyiz. Burada üzerinde fazla durulmayan nokta; ekonomi-politik ile din arasındaki ilişkidir. Bunu karşılıklı ilişki bağlamında iki boyutlu olarak düşünmek mümkündür. Birincisi, ekonomi-politiğe uygun bir dini anlayışın oluşmasıdır. İkincisi de, bir dini anlayışın kendi ekonomi-politiğini oluşturmasıdır.

Sanayileşme devriminin ardından kapitalizmin giderek ölçek büyütmesi sonucu, bugün kapitalist ekonomi politik işlemektedir. Bu ekonomi politik postmodernlikle birlikte düşünüldüğünde sübjektivite, görelilik, tüketim, hakikatin parçalanması gibi sonuçlar üretti. Bu ise pagan bir kültürün zemin oluşturmasını sonuçlamıştır.

Bugün dikkat edildiğinde başat bir unsur olarak piyasa ve tüketim kesintisiz yoluna devam ederken, kapitalizm oluşturduğu yaşam tarzına uygun bir dini insanlara sunmaktadır; üstelik de postmodernliğin içeriğiyle bağlantılı şekilde bireylerin talepleriyle uyumlu bir dini.

Dolayısıyla post/modern kapitalizmin ilan yazısında şu yazıyı iyi görmek gerekir: “Her türlü din bulunur.”