Dünyayı kapsayan ekonomik kriz ve göçmenler meselesi, Avrupa’yı da kasıp kavuruyor. Birde bunun yanına Rusya-Ukrayna Savaşının doğurduğu güvenlik tehdidi ve enerji ulaşımındaki yeni denklemler eklenince, Avrupa ülkeleri KÂBUSLAR görmeye başladı. Bunun önüne geçmek adına ABD’den medet umsalar da, kendini kurtarma derdinde olan Trump’tan destek bulamadılar malumunuz. Farklı coğrafyalarda gerçekleştirdikleri görüşmelerden de bir sonuç çıkmadı. En azından savunma sanayine milyarlarca Euro ödenek ayırarak, güvenlik sorununu çözmeye niyetlendiler bu sefer. Ama onun için uzun bir zamana gerek duyulması bir yana, ülkeleri için SAVAŞACAK ASKER BULAMAMALARI da hayallerini suya düşürdü. İşte bu atmosferde gerçekleşti İngiltere Başbakanı Starmer ve Almanya Başbakanı Merz’in Türkiye ziyareti. Yankılarıysa hala sürüyor. Avrupa gazetelerinde; “Almanya'nın, Türkiye'yi uzun süredir küçümsediğini ama şimdi rüzgârın ters döndüğünü” yazanlar da oldu, “Türkiye’nin önemli bir müttefik olmasına rağmen, AB üyeliğine çok uzak” olduğu vurgulayanlar da. Fakat bizim hafızamızda Starmer’ın Eurofighter Anlaşmasını duyururken ki HEYECANI ve Merz’in bunun tam tersi, “huylu huyundan hiç vazgeçer mi” değimini haklı çıkaran “KENDİNE DEMOKRAT” tavrı kaldı.

Peki, şaşırdık mı derseniz? Mevcut durumlarına bakarsak, “belki biraz akıllanmışlardır” diye düşünmedik değil. Lakin geldiğimiz aşamada “İsail’in kendini savunma hakkı olduğu ve daima İsrail’i destekleyeceklerini”, yüzleri kızarmadan söyleyecek kadar “ÇÜRÜDÜKLERİNİ” bir kes daha gördük. Tabi üç yüz binin üzerinde masum Filistinlinin katledilmesine, tek laf etmeyerek de “İKİYÜZLÜLÜKLERİNİ”… Gerçi aynı davranışı, şuan yargıda süren malum yolsuzluk soruşturması konusunda da açık etti Merz. Bizim muhalefet ile dayanışmasından mı yahut başka bir şeyden mi bilinmez ama “rahatsızlığını” belirtmesi, bir “Mitomani” ihtimalini kuvvetlendirdi. Neden mi?

Çünkü ALMANYA'da AfD'li parti üyelerinin “KHK” ile MEMURİYETTEN ATILARAK, PARTİNİN Rusya ve Çin ilişkilerinin, güvenlik riski oluşturduğundan YASAKLAMAYA hazırlandıklarını; NPD’nin, devletten maddi YARDIM ALAMAYACAĞINA karar vermelerini; 2022 sonlarında ÜÇ MİLLETVEKİLİNİ, "terör şüphesiyle" HAPSE ATMALARINI; Berlin Belediye Başkan Yardımcısını, yolsuzluktan 18 ay hapis cezasına çarptırmalarını ve Berlin'de kara para aklama soruşturması kapsamında, 2021 yılında Maliye ve Adalet Bakanlıklarına baskın düzenlenmelerini… MUBAH GÖRÜP, Türkiye’deki soruşturmalara salça olmaları başka türlü izah edilemez. FRANSA’da Cumhurbaşkanı Adayı LE PEN’E, yolsuzluk suçlamasıyla HAPİS ve SİYASET YASAĞI verilmesini; İNGİLTERE Liverpool Belediye Başkanının, rüşvet suçlamasıyla TUTUKLANMASINI; Nice şehrinin BELEDİYE BAŞKANI ve EŞİNİN, yolsuzluk şüphesiyle GÖZALTINA ALINMASINI; İtalya’da %60,55 ile seçilen Sorrento Belediye Başkanının, rüşvet alırken SUÇÜSTÜ YAKALANMASINI ve birçok Avrupa ülkesinde, Filistin konulu etkinliklerin yasaklanıp, protestocuların DARP EDİLMESİNİYSE daha saymıyorum bile.

Örnekleri saymakla bitiremeyiz doğrusu. Her biri Avrupa’nın uyguladığı “İKİYÜZLÜLÜĞÜN”, birer imgesi gibi adeta. Aslında Alman Başbakan’ın uçaktan inerken, valizini taşıyarak verdiği fotoğrafla belli etti kendini her şey. Öyle ki hiçbir ziyarette bunu yapmayan Merz’in, dönerken eşyalarını başkalarına taşıtması da zihniyetini deşifre etti. Gerçi içerden, bütün bunları kullanan tipler çıkmadı sayılmaz. Ancak günün sonunda Uluslararası Ceza Mahkemesinin (ICC), yakalama emri verdiği Netanyahu’ya, destek açıklaması yapacak seviyede, “HUKUK TANIMAZ” bir zümre oldukları ispatlandı. Batı dünyasındaki bu kronik hastalığın, yeni olmadığının farkındayız elbette. Nitekim gideceği noktayı da çok iyi biliyoruz. Zira geçmişten günümüze baktığımızda, AVRUPA'nın TAVRINDA BİR MİLİMLİK BİLE DEĞİŞME YOK. Ama ileriye dönük bazı gerçeklerle de yüzleşmeye MECBURLAR…