AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul AK Parti milletvekili Mustafa Demir, TBMM’deki konuşmasına şu sözlerle başladı: “Bugün burada, sadece teknik bir düzenleme ve bir yasa teklifini değil, Türkiye’nin gelecek vizyonunu, kalkınma stratejisini ve çevresel sorumluluğunu bütüncül bir çerçevede ele alıyoruz.”

Sonra da teknik bilgiler verdi. Başlayalım;

“Sanayi Devrimi’nden bu yana Dünya'nın ortalama sıcaklığı yaklaşık 1,5°C artmıştır. Bunun başlıca nedeni insan kaynaklı sera gazı emisyonlarıdır.” Burada “insan kaynaklı” vurgusuna dikkat çekmek isterim.

Oysa bu ezber bilgiyi aklımıza WEF ve ona bağlı uzmanlar soktu. Şimdi ben sayın vekile, Clintel adlı bir organizasyonda faaliyet yürüten ve içlerinde Nobel ödüllü bilim adamlarının da yer aldığı yaklaşık 1500 bilim adamının araştırmalarıyla cevap vereceğim.

Bilim adamlarına göre; jeolojik arşiv, Dünyanın ikliminin, gezegenin var olduğu sürece doğal soğuk ve sıcak evrelerle değiştiğini ortaya koyuyor. Küçük Buzul Çağı 1850 gibi yakın bir tarihte sona erdi. Bu nedenle şu anda bir ısınma dönemi yaşıyor olmamız sürpriz değil.

Ve Isınma tahmin edilenden çok daha yavaş. Şimdi buna insan kaynaklı diyebilir miyiz?

Sayın vekil diyor ki; “Atmosferdeki karbondioksit seviyesi normal değerlerin çok üstüne çıkmıştır. Sanayi devriminden önce 280 birim olan karbondioksit yoğunluğu bugün maalesef 420 birime ulaşmıştır.”

Ardından ekliyor, “Buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, aşırı hava olaylarının sıklığı, sayısı ve şiddeti her geçen gün artıyor.”

Bundan 15 yıl kadar evvel düzenlenen bir İklim Değişikliği Paneli’nde, Himalaya buzullarının tamamının 2035 yılına kadar eriyeceği yayınlanmıştı.

Sonra bu yaklaşıma çok sayıda eleştiri gelince “Efendim, 2035 değil de 2350 olması gerekiyordu” dediler. Şimdi sormak lazım, Allah aşkına bu nasıl bilim? 2350 yılı için iklim tahminini kim yapabilir?     

Ayrıca yapılan araştırmalara göre, Arktik deniz buzu 2012’den bu yana erimek bir tarafa tam tersi arttı. Üstelik kutup ayıları popülasyonunda da artış gözlemleniyor.

Mustafa Bey diyor ki; “Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu araştırmalara göre; son 20 yılda sel, orman yangınları gibi yıkıcı afetlerin sayısında önemli artışlar meydana gelmiştir. Bu artışların ana sebebinin iklim değişikliği olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.”

Oysa 1500 bilim adamına göre, küresel ısınmanın kasırga, sel, kuraklık ve benzeri doğal afetleri şiddetlendirdiğine ya da daha sık hale getirdiğine dair istatistiksel ve bilimsel bir kanıt bulunmuyor.

Aynı bilim adamları, geçtiğimiz 35 yılda 2016'ya kadar Dünya'daki yeşil bitki örtüsünün %14 arttığını ve bunun da CO2 sayesinde olduğunu söylüyor.

İlaveten Nature Climate Change dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, dünyanın bitki örtüsü son 35 yılda, karbondioksitteki artışa bağlı olarak önemli ölçüde daha yeşil hale geldi.

Vekilimiz diyor ki; “Bu kanun, bizim gündelik hayatımıza doğrudan bir müdahale getirmemektedir. Bu kanun, bizim yaşam tarzınızı, tüketim biçiminizi zorla değiştirecek bir kanun değildir.”

Oysa Birleşik Krallık hükümeti tarafından Oxford Üniversitesi ve Imperial College London’a yaptırılan bir rapor öyle demiyor.

Örneğin, 2050 yılına kadar elde edilecek sıfır emisyonu koruma yükümlülüğünü yerine getirmek için tüm havaalanlarının kapatılması, sığır ve kuzu etlerinin yasaklanması ve yeni binaların yasaklanması teklif ediliyor.

 “Yeni vergiler mi geliyor?” diye soruyor vekilimiz ve cevap olarak da net bir şekilde “hayır” diyor. Oysa daha yakın bir zamanda Mehmet Şimşek, “Karbon ayak izinin vergilendirilmesi gerekiyor” dedi. Kaldı ki karbonun fiyatlandırması meselesi DAVOS’ta konuşuldu ve “herhangi bir borsa veya bankacılık sisteminden daha karlı bir seçenek gibi duruyor” denildi.

Yazımı gazeteye göndermeden evvel iklim kanunun geri çekildiğine dair bir haber duydum. Umarım doğru bir haberdir. Yine de vakillerimize çağrımdır; Allah’ın bir lütfu olan karbonu lütfen düşmanlaştırmayın.