Bu hafta inşaallah; “imanın hayatımızdaki yansımaları”ndan “huzûr”u anlamaya çalışacağız: Allahü Teâlâya iman; insanın kalbini boşluktan ve güvensizlikten kurtarıp “huzûr” ve sükûnetle doldurur. Çünkü müminin başına ne gelirse gelsin; Rabbi’nin rahmetinden ümidini kesmez. Bunun için o, hiçbir şekilde karamsarlığa, strese ve bunalıma teslim olmaz:

5- İman, insana gerçek bir huzûr, sükûnet ve itminan verir: İnsanın fıtratında, yani doğasında iman etme ihtiyaç ve gereksinimi vardır. Bundan dolayı, doğru bir imana sahip olmayan kişi, daima rûhen ve mânen huzursuzdur. Çünkü rûhunda derin bir boşluk ve kalbinde büyük bir tatminsizlik hissi vardır. Bunun yegane çaresi ise, sahih bir şekilde yani yüce Dinimiz’in emrettiği gibi iman etmektir. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d 28)

Allah’a ve âhiret gününe inanan ve sâlih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Maide 69)

Allah, kimi doğru yola erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de sapıklığa düşürmek isterse, onun göğsünü göğe yükseliyormuşçasına dar ve sıkıntılı yapar. Allah, iman etmeyenlerin başına böyle belâ ve sıkıntılar yağdırır.” (Enam 125)

Bütün noksanlıklardan münezzeh, bütün kemal sıfatlarıyla muttasif, herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten Allâhü Teâlâya iman eden ve Kıyamet günü O’nun yüce huzurunda hesap vereceğine inanan kişi, tabiî olarak güzel ahlak sahibi olur ve hakka hukuka riayet eder. Böyle bir insan, kimseyle sorun yaşamaz. Dolayısıyla kimseye zarar vermediği gibi kimseden de zarar görmez, bilakis herkesten saygı ve hürmet görür. Bu sebeple sâkin, huzurlu ve dinginlik bir hayat yaşar…

Ayrıca iman, başa gelen belâ, musibet ve sıkıntılara karşı en büyük teselli kaynağıdır. Şöyle ki; sahih bir imana sahip olmayan bir insan, sıkıntılar karşısında kendisini yer bitirir. Mümin ise, böyle değildir. O, güzel birşeyle karşılaştığı zaman, şükreder ve sevap kazanır. Sıkıntılı bir durumla karşılaştığında ise; elinden geleni yaptıktan sonra kaderine razı olup; “bunda da vardır bir hayır,” diyerek sabreder, ders çıkarır ve teselli olur. Dolayısıyla rûh sağlığını bozmadan yoluna devam eder. Yani mümin insanın, her hali onun için hayırdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

Müminin hayranlık verici bir hali vardır ki, onun her işi hayırdır. Bu hal, müminden başka hiç kimsede bulunmaz. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa, şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa, sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.” (Müslim)

Ayrıca sahih bir imana sahip olan kişi, ölümden de korkmaz. Çünkü ona göre ölüm, bir yok oluş değil, bir evden daha güzel bir eve taşınmaktan ibarettir. İnançsız kimse ise, ölüm korkusuyla hayatını zehir eder. Dolayısıyla bu dünyada “huzûr” bulamadığı gibi âhirette de rahat yüzü görmez…

Allâhü Teâlâya iman, sağlık ve sıhhat açısından da son derece önemlidir. Şöyle ki; kişinin manevî boyutu güçlendikçe rûhu mutmain olup boş işlerden kurtulur ve yükselişe geçer. Kişinin manevî boyutu zayıfladıkça da, rûhu alçalır, bayağılaşır ve sıkıntıları artar. “International Journal of Psychiatry in Medicine” (Uluslararası Tıpta Psikiyatri Dergisi,) Şubat 2002 sayısında özetle şöyle yazıyor: İman edenlerin ve ibadetlere devam edenlerin, diğer insanlara göre; sindirim hastalıklarına yakalanma riskleri yüzde 50 daha azdır. Yine damar rahatsızlıklarından, kalp krizi ve felç dâhil ölüm oranları yüzde 21, solunum hastalıklarından ölüm oranları ise, yüzde 66 daha azdır. Dinin, psikolojik faydaları giderek daha iyi anlaşılıyor. İnancı ve mâneviyatı kuvvetlenen kişi, endişe ve stresten uzaklaşıyor. Daha iyi kabiliyetlere, daha güçlü sahiplenme duygusuna, daha berrak bir idrake ve daha aydınlık bir hayata kavuşuyor…

(Devamı haftaya…)