“İnsan nisyan ile malüldür” der ya eskiler, aslında “insan, şaşkınlık ve akıl karışıklığı ile bütünleşiktir” diye yeni aforizmalar ilave etme zorunluluğu bulunur. Gerçi insan hep aynı varlık ama dijital çağın “insan maruziyeti” insani ilişkileri hem daha yaygın hem de yeni sorunlara gebe hale getirdi.
“Az insan çok huzur, az eşya çok huzur” iddiaları kişisel tekamül yolculuğunda ilerleyenlerin ulaştığı nirvana mı yoksa hastalıklı bünyelerle temas eden ruhun yorularak içsel yolculuğundaki yalnızlığına sığınması mıdır bilemiyorum! Emin olduğum tek şey varsa bunun insanı bazen çok hatta hunharca yorduğu olabilir!
İnsan, toplumdan önce hastalıklı bünyelere temas ediyor. Dokunduğu, iletişim kurduğu, maruz kaldığı insandan ziyade hastalık! Algısı, zihniyeti, bakış açısı, ideolojisi bir tür şifa bulmaz maraz/marazlar bütünü! Bunlar bırakınız dokunmalarını, baktıkları her şeyde sıvaşık bir virüs bırakmaya çalışıyorlar.
Kalpleri kararmış, kapkara. Beyinleri, mantıkları, fındık kabuğunu bile doldurmayacak zekaları hep kötülüğe çalışıyor. Zeki değil ama kurnazlar. Yararlı değil fırsatçılar. Kelimeleri yeryüzüne fitne tohumlarını ekmek için kaynağı müphem bir kötü mekanizma tarafından kurgulanmış gibi fitneye hizmet ediyor.
Akılları, yolları bir şekilde karşılaşmış insanlardan, durumlardan “nasıl bir kişisel menfaat çıkarabilirim” üzerine montajlanmış fake bir tasarım, yan ürün çıktısı gibi naylon ve sırıtıyor!
Bu tipler o kadar yapay ve çok yüzlü ki kaç şekle girdiklerini, hangi kılıkta nerede var olduklarını kendileri bile unutuyor. Sahte gülümsemeleri, abartılı kahkahaları, peş peşe dizip hoyratça kullandıkları sevgi kelimeleri o kadar eğreti ki hiçbir kalpte akis bulmuyor. Kötülüğün iki ayaklı haline dönüşmüş bu varlıklar her şehirde her zihniyette kendisine alan açıyor. Varlık gösterebilmesi için hangi şekle büründüğünün ya da nasıl bir imaj sergilediğinin, farklı bir alanda hemen tam tersi bir şekle dönüşmesinin hiçbir anlamı yok.
Kişisel kazanım için hırs kanalları tamamen açıkken öldürdüğü değerler, duygular, emekler umrunda olmuyor. Cebine, koltuğuna, şöhretine odaklanmış; yerle yeksan ettiği, tükettiği, harcayıp bir kenara attığı kalplere, hayatlara dönüp bakma ihtiyacı bile hissetmiyor. Fesatlıkla çevrelediği kurnazlığıyla tırmandığı yerleri kazanım zannederek şöhrete, paraya ulaştığını zannediyor.
Bunların hayatları da tamamen bir zan üzerine kurgulu! İyi göründüğünü, kazandığını, kandırdığını zannede zannede tökezliyor. Yolun sonunda kirlenmiş bir kalp ve hayatla baş başa kaldıklarında nasıl bir yenilgiyle yere çarpıldıklarını asla anlayamayacaklar. Gördükleri ve içinde boğuldukları sadece kendi kötülükleri ve bu kötülüğün yarattığı çirkin bir yalnızlık olacak…