0

Dokuzuncu asırda Horasan'da ortaya çıkan ve daha sonra bütün İslam dünyasında yaygınlık kazanan bir tasavvuf anlayışı olan MelamiliK, lügatlerde 'Kınamak, Kötülemek ve Ayıplamak" gibi anlamlara gelir. Günümüzde de etkisini sürdüren bu ekolü benimseyenlere ehl-i melamet, melamî gibi aidiyetler yüklenebilir. Bu akıma 'Melamiyye ya da Melamitiyye' de denilmiştir. Osmanlı döneminde Bayramiyye tarikatının bir kısmı Melamî adı verildiğini biliyoruz. Tarikatlarını da Melamiyye denilmiştir.

Melamîlik Osmanlı devletinde sosyal hayat içerisinde kalmakla beraber İslam tarihinde ilk züht hareketi içerisinde doğmuş bir harekettir. Bu hareket daha sonraki yüz yıllarda bir manifestoya dönüşür. Hamdun Kassar'la (Sarban, Ahmet Divanında Melamilik, Bekir Kayabaşı) başlayan muhalif bir duruş sergilemiş ve kendi özgün hiyerarşisini oluşturmuştur. Daha sonra bu hareket, yüzeysel bir gösteriş halini alan diğer tasavvuf akımlarına karşı ciddi eleştiriler getirmişlerdi.

Buna karşılık diğer mutasavvıflar da bunları bir nebzeye kadar iyi karşılasa da bir müddet sonra Melamet düşüncesindeki esneklik nedeniyle hızla yayılan Melamî fikrinin tesiri ile Melamîliğin sulandırıldığını iddia etmeye başlarlar. Daha sonraları yer yer Melamîleri zındık ve mülhitlik ithamlarıyla saraya şikayet ederler.

Melamilerin bu tür suçlamalarla karşı karşıya kalmasının iki temel nedeni vardır. Birincisi yerleşik, Sünni akideyle uyum içinde bulunan tasavvuf hareketlerine muhalefet etmesi ve diğeri de Melamiliğin diğer tarikatlardan farklı olan "kutb" anlayışıdır. ( Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhitler (15.-17. Yüzyıllar) Tarih Vakfı Yurt Yay. 1998,s. 255-256; Ali Bolat, a.g.e., s.20) Nitekim Osmanlı mülki idaresi bu pervasız tavırlarından dolayı binlerce müridi olmasına aldırış etmeden İsmail-i Masukî ve on iki müridini At Meydanında idam etmekten çekinmemiştir. Bu acıklı durum geride kalan Melamilerin çok ciddi bir takip altında olmaları sonucunu doğurmuş ve Melamilik inanç sisteminde derin izleri olan Hurufilik ve Şiiliğin etkisiyle Melamiler takiyye yaparak şehirlere yerleşmiş, halkın arasında yaşamaya başlamışlardır. (aynı eser s.274)

İşte bu nedenle sonraki asırlarda ortaya çıkan Melamî şairleri ve onların eserlerinden yola çıkarak Melamî oluşlarını tespit etmek zorluğu ile karşı karşıyayız.

Artık cezbeli ve taşkın görüşlerinden dolayı on iki dervişi ile idam edilen İsmail

Maşûkî'nin şu şiirinde;

Terk edip nam u nişanı giy melamet hırkasın Bu melamet hırkasında nice sultan gizlidir

diyerek şan şöhreti terk etmenin ve fakirliğin alameti olan melamet hırkasını giymenin, asıl sultanlık olduğunu vurgulamıştır.

Ya da Kul Nesîmî'nin

Ben melamet hırkasını kendi giydim eğnime Âr u namus şîşesini taşa çaldım kime ne

Gibi "Melamet" kelimesini ondan sonraki takipçilerinde görmek çok zor. Ancak çağrışım ve alegorilerle Melamilik arz edilecektir.

Nitekim geçtiğimiz hafta bir sempozyum vesilesiyle divançesi üzerinde tebliğ hazırladığımız Melamî bir şair olan Şevket-i Rehavî'nin şiirlerinde Melamiliğin izlerini sürdürdük.

Melami kelimesini divançesinde göremedik. Ama Melamiliği çağrıştıran " 'aşk" , "divan-ı elest" , "mest-i elest" kelimelerine sık rastladık.

Onun;

Gülşenin nasiyesinde okunur nisha-i aşk Açılır vakt-i seher mekteb-i Divan-ı elest (Şevket g.22)

Bu şiirinden yola çıkarak aşk nüshasıyla Allah'a giden yolun en isabetli bir yol olduğunu birinci mısrada bildirir. İkinci mısrada ise Allah'ın kullarıyla yaptığı sözleşmeyi hatırlatıyor. Burada ilginç olan ilk defa bezm ya da meclis değil de "Divan" kullanılmıştır. Nasıl ki Osmanlı döneminde sarayda Padişah halkıyla Divan'da buluşuyorsa şair de böyle bir buluşmanın ruhlar aleminde Allah ile ruhlar alemi arasında yapıldığını düşüyor.

Bu şiirle beraber Melamilerin mutasavvıflara karşı eleştiri dozunu artırdığını söylemiştik. Yine dönemin Kadiri şeyhi olan

Yine Şevket-i Rehavî'nin Hacc dönüşü şeyhlik mertebesine ulaşan Sakıb Efendi'nin vakıf malını kendi malı gibi sağa sola dağıtmasını, pervasızca kullanmasını şu beyitlerle hicveder.

Mescid ü zaviyede şeyhlerin zu'munca Mal-ı evkafı yemek kesb ü ticaret gibidir

Şevket ol muhteriz-i mahfil-i ebna-yı zaman Küncü-i uzlet bu zaman gülşen-i cennet gibidir.(Şevket g. 25)

Bu şiirlerle Melamilik yolunda giden bir şairi kategorize etmek mümkün değildir elbet. Fakat emekli edebiyat öğretmenlerimizden Araştırmacı-Yazar Adil Saraç hocamızla yaptığımız bir söyleşide şu bilgilere ulaştık; "Şair Şevket, Melami'dir. Onun evi yoktur, dergahta yatıp kalkmıştır. Onun dağda yatıp kalkan Müslüm adında bir müridine ulaştım ve kendisiyle görüştüm. Yine onun rakibi olan Sakıp Efendi'nin de Hac dönüşü şeyhlik mertebesini alarak Kadirî şeyhi olduğunu söyler."

Şevket-i Rehavî ve onun tarikatı üzerinde onu görmüş kişilerin bilgisi önemlidir. Bu folklor araştırmalarında ve derlemelerinde de kullanılan bir yöntemdir. Derleme çalışmaları böyle başlamıştır. Ama şiirlerinde de esaslı bir inceleme yapıldığında onun Melamiliğe dair alakasının ne kadar kuvvetli olduğu görülecektir. Nitekim Adil saraç Hocamızın " Şair Şevket evi yoktu, dergahta kalırdı " sözüne itibar etmemiz gerekir.

Not:Manisa-Soma'da hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.