Müslümanlar kardeştirler ve birbirleri üzerinde maddî ve manevî hakları vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selâm ver, seni dâvet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah’a hamdederse yerhamükellâh de, hastalandığında ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git.” (Müslim)

Bu hadis-i şerifte bildirilen müşterek haklar; iyi insan, iyi müslüman olmanın; beşerî münasebetleri en üst seviyede tutmanın; kardeşliğin, dostluğun, yardımlaşmanın; sevinci ve kederi paylaşmanın; şefkat ve merhamet toplumu olmanın esas unsurları ve temel dinamikleridir. Şimdi bunları tek tek inceleyelim:

1. Hak: Selâm vermek. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Selâm; emniyet, huzur, esenlik, sağlık, barış, rahatlık ve kurtuluş gibi mânâlara gelir. Selâm vermek, çok güzel bir duâdır. Selâm verirken aynı zamanda muhatabımıza; “ben Müslümanım, benden sana zarar gelmez, benden tarafa selâmettesin,” mesajını veriyoruz. Selâm verirken, selâmın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye duâ etmeye niyet etmelidir! Selâm, Müslümanlar arasındaki sıcak ilgi ve alâkanın başlangıç notasıdır. Müslümanlar, selâm ile tanışıp kaynaşırlar. Selâm; Müslümanları iman çizgisinde birleştiren ve bir anda kalbî duygularla birbirine bağlı olduklarını hissettiren paroladır.

2. Hak: Düğün davetine icabet etmek. Şartlar ve imkânlar elverdiği müddetçe, düğün davetine icabet etmek gerekir. Şu kadar var ki, haram ve günahların işlendiği dâvetlere katılmak dinimizde yoktur. Çünkü haram davranışlar, dâvete katılmaya engeldir. Efendimiz aleyhisselâm, sahâbe-i kirâmın bütün dâvetlerine icabet ederdi. Dâvet edenin içtimaî mevkiine ve sosyal statüsüne, zenginlik ve fakirliğine göre bir ayırım yapmazdı. Fakirlerin çağırılmadığı dâvetleri hoş kırşalamadığı gibi, sadece zenginlerin çağırıldığı dâvetleri de kınardı. Çünkü dâvetler; zengin-fakir, yaşlı-genç farkı gözetmeden müminlerin birlikte bulunduğu ve aralarında; ülfet, muhabbet, şefkat ve merhamet tezâhürlerinin görüldüğü bir hayır meclisi niteliğindedir.

3. Hak: İstediğinde ona nasihat etmek. Nasihat; başkasının hata ve kusurunu gidermek için gösterilen çabadır. Nasihat; iyiliği teşvik ve kötülükten sakındırmak üzere verilen öğüttür. Nasihat; kişinin hayrına ve kurtuluşuna vesile olmak için sarfedilen gayrettir.

4. Hak: Aksırıp “elhamdü lillâh” dediği zaman, “yerhamükellâh” yani (Allah sana merhamet etsin) şeklinde karşılık vermek. Bunu üzerine aksıran kişi de: “yehdikümullâh ve yüslihu bâleküm” yani (Allah sizleri hidayet eylesin ve hâlinizi, işinizi de düzeltsin,) der. Bu şekilde iki mümin, bir aksırma vesilesiyle karşılıklı olarak; birbirlerine sıhhat ve hidayet temennilerinde bulunmuş olurlar.

5. Hak: Hasta ziyareti. Sağlığımızı her an kaybedebileceğimizi ve birbirimize muhtaç hale gelebileceğimizi bize hatırlatan bu önemli ziyaret, rahmet-i Rahmân’a nâil olma vesilelerindendir. Hastalanan insanın neşesi gider; üzüntü, sıkıntı ve kederi artar, sabrı zorlanır. Hastalık; insan bünyesini sarsar, moralini bozar ve kendisini strese sokar. İşte böyle bir anda, sağlığında kendisiyle beraber olanların, hastalığında da kendisinin yanında olduğunu görmek, onu sevindirir. Böylece terkedilmediğini, tehlikeli bir hale düşmediğini hisseder ve tekrar sağlığına kavuşacağını düşünür. Ayrıca din kardeşlerinin duâsını alır ve kendisi de onlara duâ eder.

6. Hak: Cenazeye iştirak etmek. Din kardeşimizin tekfinine yardım etmek, cenaze namazını kılmak, defnetmek ve yakınlarına taziyede bulunmak hem dinî hem de insanî bir vazifedir. Her zaman olduğu gibi hüzünlü gününde de mümin, Rahmân olan Rabbine sığınır. Yüce Allah’ı hoşnut eden şu ilâhi kelamı söyleyerek teselli bulur: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” yani (şüphesiz biz, Allah’a aidiz ve muhakkak ki O’na döneceğiz.)

Ölüm, her insanın dünya hayatında karşılaşacağı sondur. Ondan kaçmak ve kurtulmak mümkün değildir. Müminlerin sağlıklarında birbirlerine karşı görevlerinin sonuncusu da öldüğünde cenazesine katılmaktır. Bu, ölen mümine karşı son vazife olduğu gibi, arkada kalan yakınlarına karşı da bir vefakârlık ve hakşinaslıktır. Evet Müslümanlar; sevinçli zamanlarında olduğu gibi kederli vakitlerinde de birbirlerinin yanında olurlar, vesselâm…