“Atatürk memnûndu, mes’ûddu!”

“Ellerde taşınan büyük Atatürk portrelerinin hepsinde Atatürk gülüyordu. Atatürk memnundu. Atatürk mes’uttu. O, yıllarca önce bu yurdu düşman çizmelerinden kurtarıp yepyeni bir vatan yaratırken çağdaş dünya milletleri hizasına erişmiş büyük ve mes’ut bir Türkiyenin kuruculuğunu yaparken en büyük güveni gençlikti. Eserini de ona emanet etmişti. Şimdi bu kutsal emanetini nasıl yiğit, korkmaz ve sağlam ellere bıraktığını görmekten, eserinin devamına ve mükemmelleştirilmesine azmetmiş, kenetlenmiş bir kütle hâline gelmiş en küçüğünden en büyüğüne kadar askeri, öğrencisi ve her hangi bir vatandaşına kadar bütün milletin nasıl kendi izinde olduğunu görüyordu. Bundan ötürü elbette mes’ut, elbette memnun, elbette rahattı.

“Bütün Ankara, Atasına koşuyor, huzûrunda saygıyle eğiliyor, bütün ruhlar yıkanıp temizleniyor…”

“Sayısı hesaba sığmayan vasıtalara binmiş, sayısı hesaba gelmeyen kalabalığın toplandığı meydanlar saatlerce dolup boşaldıktan sonra yön Anıt Kabre çevrildi. Anıt Kabir yollarında sayısız bayraklar, dövizler, kamyonlar, otobüsler, otomobiller dolusu Ankaralı, bir o kadar da yürüyen insan vardı. Bütün Ankara Atasına koşuyor, onun kişiye yeni bir çalışma hızı, şevki veren manevi huzurunda misli görülmemiş bir bağlılık içinde saygıyla eğiliyor, bütün ruhlar yeniden yıkanıp temizleniyor, yeni güçler kazanılıyor, memleketin geleceğine Atatürk izinde olmanın şerefine bir kere daha inanılıyor, daha dik, daha emin, daha güvenli olarak çıkılıyordu. İlh…”

“Târümâr oldular!”

Bu haber-makâle, İhtilâlin perde-arkasındaki elebaşılarından olan İsmet İnönü’nün gerçekleşmiş tehdîdinin hatırlatılmasıyle nihâyete eriyor:

“Hatırlarsınız, İnönü demişti ki: ‘Vatandaşlarıma emniyetle haber veririm ki, esasen azlıkta olan kanun dışı partizanların mecalleri zayıflığın son haddine gelmiştir. Tarümar olmak yolundadırlar.’

“Gerçekten ‘tarümar’ oldular!” (Akis, 30.5.1960, ss. 32-33)

Milliyet’e göre “Ataları artık rahat uyuyabilir” imiş

28 Mayıs 1960 târihli Milliyet’te dört resim dikkati çekiyor:

Birincisinde, Türk bayrağı zemîni üzerinde, yukarıda, otoriter bakışlarıyle “Büyük Şef”in bir portresi, altında, sol tarafta hazır ol vazıyetinde bir asker ve sağ tarafta aynı duruşta bir genc, en altta “Ne mutlu Türküm diyene!” vecîzesi…

Gazete sayfasının en altında, sağda yer alan resim, Turhan’ın bir karikatürüdür: Mustafa Kemâl, askerî kıyâfetiyle, sol üst köşede, 27 Mayıs 1960 târihini gösteren takvîmin altında ve bulutlar üstünde uyuyor… Resmin altındaki mesaj: “Atatürk – Artık rahatça uyuyabilirim…”

(Milliyet, 28.5.1960, s. 1)

Mütehakkim Zümre, Kemalist rûhla gerçekleştirdiği ihtilâlini alkışlıyor…

***

İhtilâl ekipinin başı Cemal Gürsel’in riyânâmesi

Sağ tarafta, İhtilâl ekipinin başı Org. Cemal Gürsel’in telefonla konuşurken çekilmiş bir fotoğrafı ve altında ikiyüzlü beyânâtı:

“Gürsel ‘Diktatör olmıyacağım’ dedi. Millî Birlik Komitesi Başkanı millete hitab ederek dürüst bir demokratik nizamın kurulacağını bildirdi. Orgeneral Cemal Gürsel, politika ihtirası ile şuuru bozulanları vaktiyle ikaz ettiğini açıkladı.”

Gazete, Gürsel’in radyo hitâbesinin tam metnini de veriyor. Emrine itâatle mükellef oldukları Hükûmete, dahası başlarındaki Umûmî Erkânıharbiye Reîsine (Org. Rüştü Erdelhun) dahi isyân ederek ik̆tidârı zaptetmiş bu âsî gürûh, riyâkârca Demokrasiden bahsediyor, bizzât tahrîk ettikleri karışıklıkları bahâne ederek “kardeş kavgasını önlemek”den dem vuruyor, Hükûmet mensûblarına yönelttiği “şuûr bozukluğu”ndan kendisinin muztarib olduğunu îtirâf edercesine Hükûmeti “Türk Milletini zincire vurmak kasdında” olmakla ithâm ediyor ve aksini beyân etmesine rağmen, iktidâr gâsıbı bir diktatör ağzıyle konuşuyor… Baştan sona bir riyânâme:

“Büyük Türk Milleti!

“Bir aydanberi memlekette cereyan eden ve milleti sür’atle korkunç buhranlara sürükleyen hâdiseleri biliyorsunuz. Bu gidişin memleketi kanlı bir kardeş kavgasına da götürmekte olduğunu her aklı başında vatandaşın takdir ettiğine kaniim.

“Dünya ahvali her gün biraz daha kötüye doğru giderken usulsüz politika yüzünden vatanımızın maddeten ve mânen perişanlığa sürüklenmesi, vicdan sahibi bütün vatandaşları dilhûn etmektedir.

“Bu hâl nereye kadar gidecek? Bu fecî âkıbete hissiz ve alâkasız seyirci mi kalmak lâzım? İşte vatandaşlarım bu ahvali ızdırap içinde aylardan beri düşündüm. Ve bu zevata çıkar yolları gösterdim. Fakat onlar kapıldıkları politika ihtirasının şuurlarına verdiği bozukluk dolayısiyle dinlemediler ve işi zorla yürütmek sevdasına düştüler. Çıkarılan kanunlar, takip edilen hareketler Türk Milletini zincire vurmak kasdinde olduklarını gösteriyor. Bu asırda böyle bir idarenin, böyle bir hareketin olabileceğini zannetmek Türk Milletini hissiz bir sürü olarak kabul etmek demektir. Hayır vatandaşlar, Türk Milleti hissiz bir sürü değil. Belki birçoğu okuma yazma bilmez. Fakat ataik [atavik; Frz. atavique] bir i[n]tikalle daha çok okumuş yazmış milletlerden daha çok fikri selime, aklı selime ve vakara sahiptir.

“İşte bu fiiller ve mülâhazalarla bu fecî gidişe son vermeye karar verdim ve devletin idaresine el koydum. [Milletin irâdesini hiçe sayan, tek başına “karâr vererek Devletin idâresine el koyduğunu” pervâsızca beyân eden bu adam, bir de “diktatörlük” heveslisi olmadığını iddiâ ediyor! Bu bakımdan da Atasının izinde yürüyor!]

“Derhal bütün vatandaşlara şunu ifade etmek isterim ki asla bir diktatör olmak maksadında değilim. Bütün emelim sür’atle bu memlekette temiz, dürüst bir demokratik nizam kurmak ve devletin idaresini milletin iradesine terketmektir. Bana inanınız ve güveniniz! Bütün milletin benimle beraber olduğuna inanıyorum. Bazı menfaatperestler, midesini ve vicdanını paraya bağlamış olanlar bu hareketimize karşı teşebbüslerde bulunmaya yeltenebilirler. Fakat onlara karşı asla müsamaha edilmiyeceğini vatandaşlarıma temin ederim. Kötü ruhlu olanlardan bile. Memleketin bu nazik anında alelusul vicdanlarını harekete getirerek, çalışmalarımıza yardım etmeseler bile, engel olmamalarını isteriz. Tekrar bana güvenmenizi ve inanmanızı diliyor ve sizleri sonsuz muhabbet ve saygı ile selâmlıyorum.” (“Gürsel ‘Diktatör olmıyacağım’ dedi”, Milliyet, 28.5.1960, ss. 1 ve 5)

Cemal Gürsel ve işbirlikcileri, dâimâ bedduâyle hatırlanmıya müstahaktırlar!

Milletimizin de bir daha bu şeytânî tuzaklara düşmemek için ne kadar uyanık bulunması lâzım!

(Milliyet, 6.10.1960, s. 1)

“Ebedî Şef”inin yarım kalmış “Dîn İnkılâbı”nı tamâmlamak emelinde olan “Gürsel, Türkçe Kur’ân istiyor”… Böylece bu vesîleyle de Küfrünü îlân ediyor…

***