Tipik bir Kemâlperest: Celâl Bayar
Asırlık hayırsız ömrünü “Ebedî Şef”ine ubûdiyetle geçiren, kendisini yetiştiren Siyonist Alliance Israélite Universelle câmiasına karşı da dâimâ minnetdâr kalan, gencliğinde İttihâdcı, devâmında Kemalist ihtilâlci Celâl Bayar (Bursa, Umurbey, 16.5.1883 – İstanbul, 22.8.1986, Umurbey Mez.), 1978’de, Atatürk'ün Metodolojisi ve Günümüz isimli bir kitab neşretmiş, Kemal Ilıcak ve (Kapanîlerden) Nazlı Çavuşoğlu Ilıcak’ın Kervan Yayınları arasında çıkan kitabı, Kemalizmi milletimize mûteber tek ideoloji ve Mustafa Kemâl’i de, bin bir şekil altında, resmî “Mâbûd” olarak dayatan 12 Eylûl Darbesine ilhâm kaynağı olmuştu. Bayar, kitabını, “Atatürk seni sevmek ve seni anlatmak, millî bir ibâdettir” hissiyâtı içinde kaleme aldığını ifâde ediyor (ss. 18-19).
“Azîz varlığının her kuvvetin fevk̆inde olduğuna inandığımız Şefimiz”
“Atatürk! Seni sevmek millî bir ibâdettir!” Bu, onun, zaman zaman tekrârından pek hoşlandığı bir sözüydü. Buna benzer bir sözü, “ibâdet” tâbirini kullanmadan, ilk def’a, TBMM’de, 16 Kasım 1938’de, Meb’ûslardan îtimâd reyi taleb eden nutkunda sarfetmişti. Nutkunda, sözü, yeni teşkîl edilen İcrâ Vekîlleri Hey’etine getirmeden evvel, henüz ölmüş olan “Ebedî Şef”inden huşûyle bahsetmiş, nutkunu, yine onunla bitirmişti:
“Arkadaşlar! Milletlerin tarihi, acı, tatlı bir çok hatıralarla doludur. Bugün biz inkılâb tarihimizin, en acı ve fakat en önemli bir devrini yaşıyoruz: Aziz varlığını her kuvvetin fevkinde telâkki ettiğimiz ve öyle olduğuna da inandığımız Şefimizi kaybettik. Şefin hayatında Türk milleti nasıl yekvücud olarak, tek bir kalb gibi onun sevgisinde birleşmişse, matemini de ayni surette, tek bir kalb halinde tutuyor ve ıstırabile ağlıyor.

(https://x.com/NaimBaburoglu/status/1252622517187088386; 8.12.2024)
Celâl Bayar, Hindistan Müslümanlarının İstiklâl Harbine yardım maksadıyle gönderdikleri külliyetli meblağla kurulan İş Bankası Müessis Umûm Müdürlüğünden İktisâd Vekîlliği ve nihâyet Başvekîlliğe kadar, “Büyük Şef”in dâimâ büyük iltifâtına mazhar olmuştu… O da, ömrünce, tapınış hissiyâtıyle merbût bulunduğu “Büyük Şef”inin sâdık bir sâliki olarak kaldı…
***
“O, kâmil bir insandı”
“Denilebilir ki, şimdiye kadar hiçbir kimse hakkında bu kadar vatanşümul, bu kadar âlemşümul bir acı duyulmamıştır. Kendi ruhumuzda bu acıyı hissediyor ve kalbimizin kanadığını duyuyoruz. Türk milleti gibi vefakâr, büyük bir milletin, kendisine binbir mahrumiyet içerisinde, en büyük muvaffakiyetleri temin etmiş olan büyük bir evlâdı hakkında başka türlü hareket etmesine esasen imkân yoktur (bravo sesleri, sürekli alkışlar).
“Atatürk, bize, yaralı bir vatan kurtardı. Atatürk, bu yaralı vatanı, içerisine asırlardanberi sinmiş olan hurafelerden, efsanelerden, bir takım vâhi fikirlerden tamamen temizleyerek, kuvvetli bir rejim de kurarak, mes’ud ve müreffeh bir halde, bize bağışladı (bravo sesleri, şiddetli alkışlar).
“Atatürkü sadece bize vatanî hizmetler ifa ettiği için sevmiyoruz, ayni zamanda, tam mânasile kâmil bir insan olduğu için de seviyoruz (şiddetli alkışlar, bravo sesleri).
“Atatürk, vefakârdı, mütevazı idi, herkesin hakkını yerinde verirdi (çok güzel sesleri).
“Onun mâneviyetine hitâb ederek diyorum ki: Atatürk! Seni sevmek, tebcîl etmek, her Türk vatanseverinin millî ödevi ve nâmûs borcudur!”
“Arkadaşlar! Atatürkün hayatı ve mazisi hakkında söz söylemeği kısa bir celseye sığdırmak en müşkül olan bir iştir. Yalnız müsaadenizle çok sevdiği ve çok güvendiği büyük milletinin iradesini temsil eden bu kürsüden onun maneviyetine hitab ederek diyorum ki:
“Atatürk! Seni sevmek, tebcîl etmek, her Türk vatanseverinin millî ödevi ve namus borcudur (şiddetli alkışlar ve bravo sesleri).

(Adalet, 10.11.1965, s.1)
Adalet Partisi tarafdârı Adalet gazetesinde, Celâl Bayar’ın tapınış sözü manşette: “Atatürk! Seni sevmek millî bir ibâdettir!” (Gazetedeki başmakâle –“Atatürk Nur İçinde Yat”- Celâl Bayar’ın kalemindendir…)
***
“Rejimin âzâd kabûl etmez kullarıyız!”
“Aziz arkadaşlarım! […] Benimle beraber Heyeti Vekileyi teşkil eden arkadaşlarım, ihtilâlin ve inkılâbın ta ilk günündenberi büyük ve ebedî Şefimizin hayata gözünü yumduğu dakikaya kadar, izinde ve peşinde, yolunda şuurla yürüdük. Bu bizim ebedî iftiharımızdır (şiddetli alkışlar ve bravo sesleri).
“Hiç şüphesiz büyük Türk milletinin seciyesine ve karakterine uygun olarak vücude getirdiği ve bize hediye ettiği rejimi korumak hakkındaki ihtirasımız, ölçüsüzdür (bravo, bravo sesleri). […]
“Sayın Millet Vekilleri! Beni ve benimle vazife almak lûtfunda bulunan arkadaşlarımı çok yakından tanırsınız. Yaptığımız işleri bilirsiniz. Fikirlerimize vâkıfsınız. Her şeyden evvel temin etmek isterim ki, rejimin azat kabul etmez kullarıyız (bravo sesleri ve sürekli alkışlar). […]
“Onu her zamân tebcîl edeceğiz!”
“Aziz saylavlar! Son söz, elemimiz, hicranımız çok büyüktür. Fakat inanımız, güvenimiz de o nisbette büyüktür (bravo sesleri, alkışlar).
“Atatürkü unutmayacağız (hayır, asla sesleri). Her zaman tebcil edeceğiz (sürekli alkışlar)…” (Cumhuriyet ve Akşam, 17.11.1938, ss. 1 v e 8, 1 ve 2)
“Tek Adam”, Ankara'ya ilk geliş gününü bayram îlân ettiriyor ve Maârif Vekîli Dr. Reşit Galip perestişkâr bir nutuk îrâd ediyor
Bir müddet Rodos Alliance Israélite Universelle Mektebine devâm etmiş olan Dr. Reşit Galip (Bulgaristanlı Hâkim Galip Bey ile Rodoslu Münevver Hn.ın oğlu; Rodos, 1893,– Ankara, 5.3.1934, Cebeci Asrî Mez.), Ebedî Şef”ine karşı tam bir ubûdiyet tavrı içindeydi; o da, onu, 19 Eylül 1932 - 13 Ağustos 1933 devresinde Maârif Vekîlliği ile mükâfâtlandırmıştı…
Mustafa Kemâl, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya ilk def'a gelişini, 1932'de bayram îlân ettirmiş, 27 Aralık 1932'de Ankara'da gündüz büyük bir merâsim yapılmıştır.
“Alay giderken bir taraftan millî havalar çalınıyor, bir taraftan da millî oyunlar oynanıyordu. Hâkimiyeti Milliye [Ulus] Meydanına gelinince Gazi hazretlerinin heykelinin etrafı çevrilmiştir. Bu sırada heykelin önünde başvekil İsmet [İnönü], büyük millet meclisi reisi Kâzım [Özalp] paşalar, Halk fırkası umumî kâtibi Recep [Peker] bey de bulunuyorlardı. Burada Ankara mebusu [ve sâbık Vâli Vekîli] Yahya Galip [Kargı] bey bir nutuk söylemiştir…” (Akşam, 28 Kânûnıevvel 1932, s. 1)