“Bir işte, bir yarışta, birbirini geçmeye, aynı şeyi elde etmeye çalışan kimse” rakip imiş. Hangimiz bu tanımın dışında kalıyoruz? Kimse! Modern çağın çapını yükseltmek isteyen insanı, hep bir yarış içinde ömrünün sonuna koşuyor. Rakip insanların mutsuzluk hikâyesi yazılıyor şimdi.
Kim rakip değildir? İşi gücü olmayan kimse rakip olamıyor. Rakip; hep birini geçmek, birinden üstün olmak için çalışıp çabalayacak. Akıtılan ter, insanın egosunu yükseltecek, ona benzerlerinden üstün olduğu duygusunu hissettirecek. Ortaya çekişme çıkacak.
Yarışmak, hep bir maddî kaygı ve hesabın içindeki insanı tedirgin edecek. Hangimizin ruh sağlığına iyi gelir bu yarış? Günümüz insanının düştüğü varta budur. Tehlikeyi bertaraf edecek yegâne yol, insanın dünyayı asıl yurt olarak görmemesidir. Var mı böyle bir kul? Hangimizi beklemiyor böyle bir tehlike? Hepimiz istasyonun son yolcularıyız ancak kendimizi hep kalıcı sanıyoruz. Acınası bir hâl.
“Hayır işlerinde yarışın.” emrini hatırlayalım mı? Kalbimize yerleşmesi gereken rakâbet duygusu bu olmalı iken insanı, insanî vasıflardan uzaklaştıran nice belirsiz yollara giriyoruz. Huzursuzluğumuzun sebebi de bu. Hayır işlerindeki yarış, içimizdeki iyilik ağacını büyütecek, onun meyveleri hepimize şifa olacak. Ancak insandaki büyüklenme duygusu hastalığa dönüşmüş, hem ruhunu hem bedenini mahveden kanser olmuştur.
“Kendini gerçekleştirme” diye bir safsata çıktı. Bu sahte argümanlara sarılan insan, kendi ruhunu çiğneyerek, yok ederek zirveye gözünü dikiyor. Belki o zirveye ulaşıyor ama orada yalnız kalması onu yine mutlu etmiyor. İnsanın kendini gerçekleştirmesi yerine kendini keşfetmesi esası üzerine otursa eğitimimiz başka bir yüzü çıkacak insanın. Çünkü insan, Yüce Yaratıcı’nın tüm sanatlarının cem olduğu şaheser. Kendini keşfettikçe muhteşem sanatı ve sanatçıyı anlayacak, bilecek ve iradesini derdest edecek olan insanın rakibi kalmayacak. Mutlu olacak, hakikatin kaynağına ulaşacak.
Modern hayatın merkezinde yer alan rakâbetin pazarlama işi olduğunu hepimiz biliyoruz. Markalaşma ve daha çok kazanma arzusu ile diğerini ezip geçme ve yok etme üzerine kurulu bu sistem insanî midir? Vahşilik değil de nedir bu? Buradan insanlığa huzur sunacak bir reçete çıkmaz. Muhteris bir ruh, kirlidir, merhametten mahrumdur. Kirli insanların gözleri kapanmıştır, iyiliği göremezler. İyilik, en büyük erdemdir; biyolojik varlığı “insan” yapar. Çünkü diğerinin hayrını, iyiliğini, huzurunu, başarısını istemeyen kişi erdemden yoksundur. Diğerkâm olamamıştır. Bu sıfatlar insana aittir.
Rekâbet etme, çekişme ve gizliden gizliye ilerleme arzusu, insanı insan yapan değerlerinden uzaklaştırıyor. Bu psikolojik hâl, hangi başarıyı elde ederse etsin insanı yine mutlu etmeye yetmeyecek. İnsanın tutulduğu hastalık “yetmemek” olmuştur. Yetmiyor, yetişmiyor, yetersiz kalıyor birçok başarı ve kazanç. Çünkü insan, nefsini Tanrılaştırma yolunu seçmiştir. Ego savaşları buradan çıkıyor, bu savaş gönülleri talan ediyor. Kimimizin gönlü yaralı değil ki?
Rakip olmak, muhteris olmaktır. Doymak bilmeyen, kanaat etmeyen kişinin gözünü hırs bürümüştür. Onun kendinden başka düşündüğü yoktur. Bencildir, paylaşmaz. Başkasının hayatını izler, kendisini bile ihmal eder ama fark edemez. Elindekine bakmaz. Başkasına odaklanır. Hasettir, haset kişinin içinde de ateş vardır, o ateş kişinin kendini yakar durur.
Dünyalık makamlar, kazançlar için aşırı rakâbete giren kişi haksızlık bile yapar. Başkasının hakkını kendisine mübah görür. Bu kişiler, hak yemeyi normalleştirdikleri için onların kulağı, gözü kapanmıştır. Zulümdür bu. Vicdan yoktur onlarda. Mahkemeden kaçar bu tipler. Oysa her insanın vicdanı hakkın tecelli ettiği, teslim edildiği yer değil midir? Heyhat ki çağımızın insanında vicdan çürümesi vardır.
Rakip aslında bizi merhametten, adaletten uzaklaştıran bir ur gibi içimize siner. Rakip olan ne varsa bizi doğrudan uzaklaştırmaya çalışır. İnsanın düşündüğümüzde ne çok rakibi vardır. Haberimiz mi yok, unuttuk mu? İyiliğe koşan irademizi bundan alıkoyan ne varsa rakiptir. Sevap bir eylemi gerçekleştirmek için attığımız adımı engelleyen de rakip değil midir? Şeytan en büyük rakibi değil midir insanın? Güya insan söz vermişti bezm-i elestte. Şeytan en büyük rakip olarak insanı verdiği sözünden caydırmaya çalışmıyor mu? Ne çok rakibi vardır insanın ama insan, bir başka insanı rakip sanar. Yazık!
Şiirimizde de çokça kullanılan rakip, aynı sevgiliye gönül verenlerden her biridir. “Görmedim bir hûb kim yanında olmaya rakîb/ Bu cihan bâğında hiç gül olmaz imiş hârsız.” diyordu Mihrî. İnsanın güzele, güzelliğe meyli vardır; gönülden bağlanır güzele. Onu da bu güzelden uzaklaştıracak rakipler vardır. Dünya hayatı da bu çekişmenin gerçekleştiği meydan olur.
İnsanın asıl rakibi dışarıda değil ki. Gönül hanemizi handan eyleyecek haslet diğerkâm olup dünyayı geçilen yer görmektir. Rakibimiz ise içimizdeki nefistir. Dönelim, içimize bakalım.