Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2426.08
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Ekim 2020

Köklü reform için bir öneri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son yıllarda bilhassa eğitim ve medya alanında bir türlü istenilen seviyeye ulaşılamadığından yakınıyor. Geçenlerde bunu bir kez daha dile getirdi.

“Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor” diyerek evvela bir özeleştiri yaptı.

Ardından, “Türkiye, kuru kuruya Batıcılık saplantısı yanında, yine aynı kaynağın ürünü pek çok sapkın ideoloji ve akımın zehrine de maruz kalmış bir ülkedir” diyerek açıkça bu vahim geri kalmışlığın ve fikir kabızlığının nedenini ortaya koydu.

Çözüm olarak da “Önümüzdeki dönemde sıradan bir müfredat tadilatının ötesinde topyekûn bir eğitim öğretim reformuna” işaret etti.

27. 06. 2007 tarihli bir gazete köşe yazımda, “Hükümetin ilk işi; bu ülkenin sosyal, siyasal, ekonomik, tarihi ve kültürel gerçekleri dikkate alınarak köklü bir eğitim planlamasına gitmek olmalıdır” diye yazmışım.

Son 10-15 yıldır bıkmadan usanmadan bu tür yazılar kaleme alırım. Zira “Bir ülke ancak eğitimi kadar vardır.“

Bizim Tanzimat’tan beri kendimize ait bir eğitim felsefemiz, bir anlayışımız ve özgün bir eğitim politikamız olmadı.

Asıl sorulması gereken soru; “Eğitim, üniversiteleri de dahil edersek 16 yıl boyunca tezgahından geçirdiği bireylere; bir özne olduklarını, insan olmanın ve kalabilmenin bilincine vardırmayı mı yoksa insanın içinde bulunduğu kuşatılmışlığı meşru ve itaat edilmesi gereken bir gerçeklik olduğunu mu salık veriyor?”

Bunu anlamak için mevcut eğitim anlayışını, eğitim hayatını tanzim eden yasaları ve hâkim ideolojiyi iyi tahlil etmemiz gerekiyor.

Eğitim sistemimiz tek tipleştirici, farklı algı ve yorumlara, eleştirel düşünceye kapalı olduğu gibi farklılıklara da mesafelidir.

Buna ezbere dayalı bir müfredat ve belirli bir ideoloji dayatması da eklenince buradan kendine ve ülkesine yabancı bireylerin yetişmesi kaçınılmaz oluyor.

Dolayısıyla okullar, FETÖ gibi terör örgütlerinin rahatlıkla militan devşirebildiği mekânlar haline geliyor. Bunun acı tecrübesini yaşayan bir ülkeyiz.

Demem o ki, Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminin temel sorunu; Kendi olamama sorunudur. Bir zihniyet sorunudur. Başında milli olan ancak bize ait olmayan bir sistem inşa edildi.

Kaldı ki zihniyet meselesi çözülmeden de insan ve toplum meselesini çözemeyiz. Ve yeni ve özgün düşünce üretimin tüm kanallarını tıkarız.

AK Parti hükümeti iktidarlığı döneminde devrim niteliğinde yeniliklere imza attı. Ülke olarak büyük aşama kaydettik. Ne var ki eğitim meselesinde istenilen seviyeye bir türlü ulaşamadık.

Bugün 211,4 milyar lira ile en büyük payın eğitime ayrıldığını ifade ediyoruz ancak bunun hangi zihniyete ve nasıl bir eğitim politikasına yapılmış yatırım olduğunu dillendiremiyoruz.

Herkesten toplanan vergilerler tedarik edilen bu payın en çok hangi zihniyete fayda sağlayacağını hesap edemiyoruz? Bunun adil olup olmadığını tartışamıyoruz bile.

Bugün temelleri 19. yüzyılda atılmış bir eğitim sisteminin artık hiçbir yaraya merhem olmadığı ortadadır. Bunun için yapılması gereken; eskiden kalma yasaların yerine bugünün gerçekliğine ve ülkenin kültür birikimine yaslanan yeni yasaların çıkarılmasıdır.

Kısacası bu ülkede yaşayan her kesimden insana hitap edebilecek bize yakışır bir eğitim sisteminin tesis edilmesi elzemdir.

Okullara ve medyaya torpille yazar, idareci, atama dönemini artık geride bırakmalıyız. Hatır, gönül, araya adam sokmak suretiyle bu ülkede fikir sahasında ve algı üretme noktasında bir adım ilerleme kaydedemeyiz.

Eğitim reformu için önerim; en kısa sürede içinde her kesimden kaliteli ve vatansever insanın yer aldığı bir vakfın kurulmasıdır. Buradan yeni eğitim sisteminin temelleri atılmalıdır. Bu vakfı daha evvel teklif etmiş ve ne yapılması gerektiğini detaylı bir şekilde yazmıştım.

Bugün medyası algı üretemiyor ve torpilli yazarları slogan atıp hamaset yapıyorsa, okullarından da kaliteli, ahlak, vicdan sahibi insan üretimi gerçekleşmiyorsa bu ülkede özgün düşünce üretimi gerçekleşemez ve bunun faturası da ağır olur.