Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Temmuz 2023

'Tanrı öldü' ekonomisi

‘Gott is tot’ yani ‘Tanrı öldü’…

1882’de Alman filozof Nietzsche tarafından Aydınlanma dönemi sonrası ayakta kalması mümkün olmayan, her tarafından tahrif edilmiş, tanrı-insan formuna indirgenmiş, sömürü aracı edilmiş Hristiyanlık anlayışının mantıkla ilişkilendirilemeyen Tanrı’sının Sanayi Devrimi ile bambaşka bir fizik ve metafizik koridora giren insanlık tarafından geride bırakılmasını ve hatta ortadan kaldırılmasını anlatan bu söz aslında kapitalizmin en merkezi kodlarından birini oluşturmakta.

4. yüzyılda Hristiyanlığın yaygınlaşıp her türlü tahrifatla Kilise tarafından Batı’nın tahakküm altına alınıp hemen hemen 15 asır sömürülmesinden sonra ortaya çıkan büyük devrimler çerçevesinde gelişen yeni bir dünyanın; bozulmuş, metalaşmış, soygun ve zulüm düzeninin en önemli aparatı haline gelmiş, Kilise tarafından uydurulmuş bir dinle beraber monoteist inancı terk edip bilimin peşinde metafiziğe meydan okuduğu ve insan olarak tüm var oluşa bakış açısını değiştirdiği bir dönemden bahsediyoruz.

Aydınlanma ile birlikte kopan bu bağ insana yeniden varlığı ve varoluşunu sorgulatmış, ne ve nasıl sorularına yeni cevaplar aratmış olup Batı medeniyetini metafiziksel meseleler hakkında bizlerin aşina olmadığı düşünsel sınırlara getirip bırakmış, netice itibariyle de dünyaya, maddeye ve metafiziğe bambaşka gözlerle bakan yeni bir medeniyetin oluşmasına neden olmuştur.

Bu yolculuk içerisinde bulunan nesillerde oluşturduğu birikimle ekonomiye yönelik birçok ön kabul oluşturmuş, kaynakların sınırlı ihtiyaçların ise sınırsız olduğu paradigması çerçevesinde ekonomik meselelerin okunmasını şart koşmuş ve iktisadi düşüncesindeki tüm ilerlemesini bu temel üzerine kurmuştur.

İşte bu maddi ve manevi yönlerinde binlerce fırtınaya ev sahipliği yapan yolculuktan uzak olan bizim medeniyetimiz oluşan bu yeni paradigmanın maddeye ve insana gelişen yeni bakışın acımasız faaliyetleri kapsamında Batı’nın ciddi saldırılarına maruz kalmış, kendi içindeki maddi ve manevi tembellikler sebebi ile güçsüz düşüp istismar edilmiştir.

Kurtuluşu düşmanın tecrübelerinden faydalanmak yerine bizzat onun tecrübelerinde aramaya çalışılması ile tamamen zihinsel bir esarete sürüklenilmesi ise yapılmış en kötü hata olarak tarihsel yolculuğumuza kayıt düşülmüştür.

Ne yazık ki son iki asırlık ekonomi tarihimiz bu en kötü hatanın karnesi olarak karşımızda duruyor.

Bizim kendi medeniyetimize, kendi gök kubbemize, kendi değerlerimize ve aynı zamanda kendi problemlerimize, kendi çatışmalarımıza dahi uygun bir varoluş kavraması sürecine yeniden dönmemiz, her şeyi en baştan tartışmamız, varlığımız ve metafiziksel meselelerimizi yeniden ele alıp “Ölen sizin putlaşmış Tanrılarınız, bizim Rabbimiz ezeli ve ebedidir” dememiz, bu perspektifte her şeyi en baştan yerli yerine oturtmamız, var oluş nedenimizi bu değerler üzerinden özümsememiz ve maddi manevi hayatımızı en baştan bu kodlara uygun olarak düzenlememiz lazım.

Böyle bir yolculuk sonrası hayatımızın maddeye bakan tarafında alacağımız kararlar ve göstereceğimiz dirayet milletçe ekonomik problemlerimizi aşmada son derece etkili olacak, “ihtiyaçların değil ihtirasların sınırsız olduğunu” merkeze koyduğumuz bir anlayışla iktisadi faaliyetlerimizi gerçekleştirdiğimizde nelerin ne denli değişeceği tüm dünyaya örnek gösterilecektir.

Önce oyunun kurallarını zihnimizde değiştirmemiz lazım ki sonuçlar değişsin. Bunun için de her şeyden evvel Kuran’ı Kerim’de defalarca emir ve teşvik edildiği üzere “düşünmemiz” lazım…