Tarih boyunca çocuklara yapılan zulmün acı örnekleri vardır. Firavun erkek çocuklarını öldürerek iktidarını korumaya çalıştı; Ebu Cehil kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek cehaletin en karanlık yüzünü sergiledi. Bugün ise Gazze’de hem kız hem erkek çocuklar zalimin bombaları altında şehit düşüyor. Onların bedeni paramparça ediliyor fakat ruhları tertemiz bir şekilde Rablerine kavuşuyor. Çünkü onları zulmeden öldürdü ama masumiyetleri Allah katında muhafaza edildi.
Asıl dehşet verici olan ise şudur:
Firavun’un, Ebu Cehil’in ve İsrail’in öldürdüğü çocuklar şehit,
fakat bizim kendi ellerimizle mana dünyasını öldürdüğümüz çocuklar yarın kıyamet günü bizden davacı olacaklar.
Bugün kimse evladını diri diri toprağa gömmüyor belki…
Ama nice anne-baba, modern dünyanın cazibesi, kendi rahatlığı ve cehaleti içinde çocuklarının ruhunu, fıtratını, imanını, edebini kendi elleriyle gömüyor.
İslâmî terbiye erteleniyor:
“Büyüyünce öğrenir…”
“Şimdi sıkılmasın…”
“Okul öğretir…”
“Zamanı gelince anlatırız…”
Oysa çocuk büyüyünce değil, büyürken şekillenir.
İman tohumu küçük yaşta ekilir, fıtrat o yaşlarda korunur, ahlâk o yaşlarda filiz verir.
Bu ihmallerin kıyamette nasıl bir yankı bulacağını düşünmek bile ürpertici. Bir çocuk o gün anne-babasına şöyle diyebilir:
“Keşke beni Firavun öldürseydi…
Keşke Ebu Cehil toprağa gömseydi…
Keşke İsrail beni bombalasaydı da sen öldürmeseydin!
Onların öldürdüğü çocuklar cennette, ben ise cehennemdeyim.
Çünkü onlar zulmetti, fakat sen ihmâl ettin.
Sen bana Allah’ı öğretmedin, namazı sevdirmedin, edebi aşılamadın.
Kalbimi korumadın, fıtratımı diri tutmadın.
Onun için bugün senden davacıyım.”
İşte bu söz, insanın kalbini hançer gibi delmelidir.
Çünkü çağımızda çocuklar artık putların önünde değil;
dünya putunun,
kariyer putunun,
rahatlık putunun,
özgürlük putunun,
ekran putunun
önünde kurban ediliyor.
Sözde modernlik uğruna, çocuğun insani, ahlâki ve İslami kimliği yok ediliyor.
Aileler “aman üzülmesin” diye sabrı öğretemiyor;
“aman sıkılmasın” diye disiplin veremiyor;
“aman geri kalmasın” diye iman öğretmiyor.
Sonra gençlik savrulunca herkes şu soruyu soruyor:
“Nerede yanlış yaptık?”
Yanlış çok açık:
Çocuğun bedenini büyütürken kalbini aç bıraktık.
Dünyasını genişlettik ama ahiretini daralttık.
Konfor sunarken karakteri kaybettik.
Ve farkına varmadan en büyük ihaneti işledik:
Evladımızın mana dünyasını öldürdük.
Oysa Gazze’de şehit edilen yavrular melekler tarafından cennete taşınırken,
bizim evlerimizde ekranların karşısında tükenen çocuklar, farkında olmadan ahiretlerini kaybediyor.
Bu yüzden anne-babaların asıl görevi, çocuğa sadece yiyecek, giyecek, eğitim ve imkân sağlamak değil;
kalbini diriltmektir.
Onu imanla tanıştırmak, Kur’an’ın nuruyla büyütmek, ahlâkla donatmak, edebin sıcaklığında yetiştirmektir.
Çünkü bir çocuğun kalbi karanlığa gömülmüşse, dünyanın tüm ışıkları onu aydınlatamaz.
Fakat imanla aydınlanmış bir kalbi hiçbir fırtına söndüremez.
Ayetin işaret ettiği gibi:
Cehalet insanı helâke sürükler.
Bugünün cehaleti ise çocuklarımızı görünmez bir ölüme sürüklüyor.
Evlatlarımızı kaybetmeden önce,
biz uyanalım.
Çünkü yarın onların “senden davacıyım” sözü, kimsenin taşıyamayacağı kadar ağır olacaktır.