Hanımlar! Günümüzün en büyük sınavlarından biri ev ile din arasında sıkışıp kalmışlık hissidir. Ev işi, düzen, tertip, süs, beğeni… Bütün bunlar hayatımızın kaçınılmaz gerçekleri. Ancak çoğu zaman bu meşguliyetler, bizi fark etmeden asıl vazifemizden uzaklaştırıyor. Bir salatayı güle dönüştürmek için dakikalar harcarken, bir gönlü Allah’a ısındırmak için ne kadar çaba harcıyoruz?

Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Andolsun, insanları doğru yola iletmek sana düşmez; fakat Allah dilediğini hidayete erdirir.” (Bakara 2/272)

Bu ayet hidayetin Allah’ın işi olduğunu bildirirken, davetin, örnekliğin, iyiliğe yöneltmenin bizim sorumluluğumuz olduğunu anlatır. Biz çağıracağız, Allah dilediğini hidayete erdirecek. Peki biz, çağırmaya ne kadar vakit ayırıyoruz?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olandır.” (Taberânî)

Evde saatlerce el işi yapmak güzel olabilir; fakat bir insana faydalı olmak, bir gönle dokunmak, birine Allah’ı hatırlatmak çok daha kıymetlidir.

Allah Teâlâ bir başka ayette şöyle seslenir:

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân 3/104)

Demek ki kurtuluşun yolu süste, detayda, gösterişte değil; hayra çağırmakta, iyiliği artırmakta, kötülüğü azaltmaktadır. Evimizin düzeni birkaç saat aksasa kimseye zarar gelmez; fakat bir kalp kararsa, işte o zaman kayıp büyüktür.

Anneler, hanımlar…

Sürekli bir yetişme hâlindeyiz. Ev toparlanacak, yemek yapılacak, çocuk bakılacak… Fakat bütün bunların arasında çoğu zaman din geri planda kalıyor. Oysa muradımız, evde yorulmak değil; evin içini imanla, merhametle, ahlakla doldurmaktır. Soframız sade olabilir, ama gönlümüz Allah’a hizmet etme aşkıyla dolu olsun.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

"Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” (Buhari/ Müslim)

Yani bir tek kişiye doğru yolu göstermek, dünya malının en kıymetlilerinden daha değerlidir. O hâlde biz neden dünya telaşında kayboluyor, hidayete vesile olma görevini erteliyoruz?

Ev işleri yapılacak elbette; bu bir görevdir.

Ama asıl görev evin duvarları arasında değil, kalplerin derinliklerindedir.

Kırık bir gönlü onarmak, gösterişli bir sofradan daha değerlidir.

Bir çocuğa Rabbini sevdirmek, evin kusursuz olmasından daha üstündür.

Bir komşuya güzel bir söz söylemek, saatlerce yapılan süsten kıymetlidir.

Unutmayalım:

Bizim asıl işimiz eşyayı güzelleştirmek değil; insanı Allah’a yaklaştırmaktır.

Ve bu, ev ile din arasında sıkışıp kalan kadınların en şerefli mücadelesidir.

Ev işlerini küçümsemeyelim; ama dinimizi de bir köşeye itmeyi asla doğru görmeyelim.

Önceliği yerli yerine koyduğumuzda göreceğiz ki:

Asıl güzellik sadelikte, asıl bereket iyilikte, asıl şeref Allah’a kullukta saklıdır.