İman, hem dünya hem de âhiret ile alakalı sahip olduğumuz en büyük nimettir. Müslüman bir toplumda, müslüman anne-babadan dünyaya gelen bizler, bu nimeti hazır bulduk. Bu nimete sahip olmak için büyük fedakârlıklar yapmadık. Yıllarca süren bir arayıştan sonra ancak iman eden ve yüce Dinimiz’e girmekle şereflen nice nice insanlar vardır. Bu sebeple Allahü Teâlâya ne kadar şükretsek azdır.
İman, insan hayatını baştan başa değiştiren bir iksirdir. İmanın âhiret hayatıyla alakalı faydalarının yanında dünya hayatımızda da sayısız olumlu etki ve yansımaları vardır. Geçen hafta; imanın hayatımızdaki yansımalarından; “imanın insanın ufukunu dünya kadar genişlettiği” hakikatini incelemiştik. Bu hafta ise; “imanın, kişiyi güçlü bir şahsiyet sahibi yaptığı” gerçeğini anlamaya çalışacağız inşaallah:
3- İman, insana güçlü bir şahsiyet kazandırır: İnsan sosyal bir varlıktır. Etrafındaki müsbet- menfi, olumlu-olumsuz hadiselerden ve yaşadıklarından etkilenir. Ailesi, okulları, okudukları, dinledikleri ve sevdiği insanların söz ve davranışları, insan kişiliğinin şekillenmesinde etkili olan hususlardır. Fakat her insana şekil veren öncelikle inandığı değerler, biz müslümanlar için de iman esaslarıdır. Müslüman kişi için belirleyici olan kaynak, Allahü Teâlanın kitabı Kuran-ı kerim ve Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin sünnet-i seniyyesidir.
Kişinin karakter ve şahsiyetini olgunlaştıran en önemli faktör, kesinlikle dünyayı ve âhireti anlamlandıran imandır. İman, insanı kulluk yolculuğundaki savrulmalardan koruyup ebedî mutluluğa ulaştıran en büyük vasıtadır.
Allahü Teâlâya iman, insanı basitlik ve bayağılıktan kurtarıp; iffet ve vakar sahibi güçlü bir şahsiyet haline getirir. Çünkü böyle bir iman ve anlayışa sahip olan kişi; herşeyin Allah’tan geldiğine; zararları yalnız O’nun defettiğine, faydaları sadece O’nun gönderdiğine dolayısıyla gerçek gücün O’na mahsus olduğuna inanır. Binaenaleyh böyle bir imana sahip olan bahtiyar kişi; çok güçlü ve yürekli olur. O, hiçbir menfaat için asla eğilmez ve hiçbir kimsenin yalanına yanlışına evet demez.
İman, yüce hedeflere ulaşmayı arzu eden insana, yaşama sevincini vermekle kalmaz, hayatında karşılaşabileceği bütün olumsuzluklara karşı, direnme gücü bahşeder. Evet iman sahibi bir insan, hiçbir varlıktan korkmaz, haksızlığa boyun eğmez ve kimseye minnet etmez. Böylelikle maddeye kul ve köle olmaktan kurtulup başı dik, yüzü ak ve sırtı pek ender bir şahsiyet olur.
Efendimiz aleyhisselam, Abdullah bin Abbas’a buyurdu ki: “Delikanlı! Sana bazı şeyler öğreteceğim; Allah’ı gözet ki Allah da seni gözetsin. Allah’ı gözet ki O’nu daima yanında bulasın. Bir şey istediğinde Allah’tan iste! Yardıma muhtaç olduğunda Allah’tan yardım dile! Şunu bil ki bütün insanlar sana fayda vermek için toplansa, Allah’ın takdiri dışında sana fayda veremezler. (Yine) bütün insanlar sana zarar vermek için toplansa, Allah’ın takdiri dışında sana hiçbir zarar veremezler...” (Tirmizî)
İnsanın, iman sayesinde güçlü bir şahsiyet sahibi olduğu apaçık bir realitedir. Çünkü yüce Dinimiz İslam’ın ortaya koyduğu ilke ve değerler; bir yandan duygu, düşünce ve davranışlarımızı inşa ederken diğer yandan da kişiliğimizin olgunlaşmasını hızlandırır. Asla unutulmamalıdır ki; hayatın anlam ve gayesine, varlığın kökeni ve serüvenine, bilginin kaynağı ve sıhhatine; doğru-yanlış, iyi-kötü, hayır ve şerre dair bütün sorular, yüce Dinimiz’in inşa etmek istediği mümin insanın şahsiyetinde gerçek cevaplarını bulur.
Mümin bir şahsiyet mecburi olarak, imanının bir icap ve göstergesi olan ibadetlere ve güzel ahlaka yönelir. Kişinin maneviyatını besleyen bu iki değer, zihnini ve gönlünü Rabbine bağlamış müminin alamet-i farikası ve ayırt edici özelliğidir. Çünkü ibadet, yaratılışın gayesi ve kulluğun özüdür. Güzel ahlak ise, zihnini inşa eden ve ona şahsiyet kazandıran güzel davranışların tamamıdır.
Gerçek mümin daima temelinde tevhid olan, ibadetlerle mayalanan, ahlakla olgunlaşan bir duruş sergiler. İmanın izzet ve şerefini kuşanır, zamana ve zemine göre değişmeyen sağlam bir ahlak ve karaktere sahip olur…
(Devamı haftaya…)