(Ey müminler!) İşte siz Allah yolunda harcama yapmaya çağrılıyorsunuz, fakat içinizden bir kısmı cimrilik ediyor. Halbuki cimrilik eden ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur; zira Allah zengindir, siz ise yoksulsunuz. Eğer hak çağrısına sırtınızı dönerseniz Allah sizin yerinize başka bir topluluk getirir; sonra onlar sizin gibi olmazlar. (Muhammed, 38)
Kur’an, müminleri hem uyarır hem de onlara bir yol haritası çizer. Bu ayette de Rabbimiz bizi sarsıcı bir gerçekle yüzleştiriyor: “Siz Allah yolunda harcayın!” diye çağrılırken, içimizden bir kısmı cimrilik ediyor. Oysa cimrilik, aslında kendi nefsine yapılan bir kötülüktür. Zira Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir; muhtaç olan biziz. Ve eğer bu hak çağrıya sırt dönersek, Allah bizim yerimize başka bir topluluk getirir; onlar bizim gibi olmaz, samimi ve adanmış olur.
Bu ayet bize çok net bir hakikati hatırlatıyor: İslam, samimi müminler arıyor. Diliyle “ben Müslümanım” deyip de malıyla, emeğiyle, duasıyla, mücadelesiyle bu sözü desteklemeyenleri değil… İslam, varlığını, sevgisini ve sadakatini Allah yolunda ortaya koyanları arıyor.
Bugün ümmetin yaşadığı çaresizliğin, dağınıklığın ve zilletin en büyük sebeplerinden biri de işte bu samimiyet eksikliğidir. Gazze’de yüz binlerce masum kadın ve çocuk bombalar altında inlerken, ümmetin büyük bir kısmı seyirci kalıyor. Nice kişi “kardeşlerimizin yanındayız” diyor; ama ne malından ne de konforundan bir şey feda etmeye yanaşıyor. Dilimizde dualar olsa da elimizde fiilî bir gayret yok. İşte bu, ayetin uyardığı samimiyet eksikliğinin en çarpıcı tezahürüdür.
Halbuki Allah’ın dini bizim infakımıza, gayretimize veya fedakârlığımıza muhtaç değildir. İslam, toprağa atılan tohum gibidir; biz sahip çıkmasak da Allah onun filizlerini başka ellerle yeşertir. Asıl mesele, biz o şerefe nail olacak mıyız, yoksa yerimize daha samimi bir topluluk mu getirilecek?
Bu ayet bize şunu soruyor:
– Allah yolunda gerçekten samimi miyiz?
– Yoksa imanımızı yalnızca sözde mi taşıyoruz?
Tarih bunun örnekleriyle doludur. İslâm’ın ilk yıllarında imanına sadık kalan sahabe, mallarını, canlarını, sevdiklerini Allah için feda ettiler. Onların bu samimiyeti sayesinde İslam yeryüzünde kökleşti. Ama ne zaman ki Müslümanlar gösterişi, rahatlığı ve dünyalık sevgisini imanın önüne geçirdiler, işte o zaman güçlerini kaybettiler.
Bugün de aynı sınavla karşı karşıyayız. Allah bizden şatafatlı sözler değil, samimi adanmışlık istiyor. İslam, kendi menfaatini ümmetin menfaatinin önüne koyanlardan değil; Allah yolunda terini, malını ve ömrünü harcayanlardan yana.
Unutmayalım: İslam bize muhtaç değil; biz İslam’a muhtacız. Allah, dilediği an bizleri başka bir toplulukla değiştirebilir. O topluluk bizden daha samimi, daha fedakâr ve daha sadık olur. O halde bu ayet bize açık bir davet niteliğindedir: Samimiyetle, ihlasla, hiçbir menfaat gözetmeden Allah’ın yoluna koşmak!
Ya samimi kullar arasında yer alacağız ya da yerimizi samimiler alacak. Tercih bizimdir.