Zamanın alnı karardı…
Mazlumun gözyaşı, yeryüzünün susuz toprağına karışıyor.
Gazze’de çocuklar toprağa düşüyor, Yemen’de açlık can alıyor, Sudan’da kardeş kardeşi vuruyor, Arakan’da sessizlik bile feryat ediyor.
Ve bütün bunlar olurken, “keramet ehliyim” diyenlerin dudaklarından tek bir kelime çıkmıyor!
Ey kendini “veli” diye tanıtan kişi! Eğer gerçekten Allah dostuysan, neden Allah’ın kulları ateş içinde yanarken sessizsin?
Eğer kerametin varsa, neden bu ümmetin kanı dinmiyor, gözyaşı kurumuyor?
Keramet dediğin; havada uçmak, suda yürümek değildir!
Asıl keramet, hakkı söyleyemediğin yerde nefsini susturabilmektir.
Mazlumun yanında dimdik durmak, zalimin önünde eğilmemektir.
Bugün Siyonizmin kurşunları Gazze’de, emperyalizmin eli Sudan’da, fitnenin tohumu Yemen’de, sessizliğin zehri bütün ümmetin kalbinde dolaşıyor.
Ve hâlâ bazıları, “bize sır verildi, bizde hikmet var” diyor…
Hayır! O sır değil, olsa olsa Şeytani bir fısıltı dır!
O hikmet değil, hezimettir!
Gerçek veli, mazlumun yanında yanan kişidir.
Gerçek keramet, Allah’ın adını zalimin kulağına korku gibi fısıldamaktır.
Keramet, fitneye sessiz kalmak değil, fitneyi susturmak için yüreğini ortaya koymaktır.
Eğer bu gücü Allah’tan alıyorsan, neden Gazze’deki çocuğa, Sudan’daki aç anneye, Yemen’deki yetime bir nefes olamıyorsun?
Allah’ın dostları, mazlumun feryadıyla uyanır. Onlar geceleri dua ederken ümmetin kanı gözlerinin önüne gelir.
Ama sen, sessizliğini “tevekkül” zanneden, suskunluğunu “hikmet” sanan sen!
Bilesin ki bu hal, keramet değil, ihanettir.
Ve bu ihanetin adı, siyonizmin en büyük silahıdır: Müslümanların sessizliği!
Bugün ümmetin damarlarından akan kanı durdurmak için söz değil, yürek gerekiyor.
Artık keramet değil, cesaret zamanı!
Allah, zalime karşı susanı kendi dostları arasına yazmaz.
Ve tarih, bu çağın kerametine değil, imanın direnişine şahitlik edecektir.