Sakarya, Eskişehir, Afyonkarahisar, İzmir, Bilecik ve Karabük orman yangınları devam ediyor. Böyle giderse ülkede orman diye bir şey kalmayacak.
Peki, orman yangınlarını neden önleyemiyoruz? Belli ki bir yerlerde hata yapıyor olmalıyız. Bu alanda faaliyet yürüten Öz Orman-İş Sendikası’nın bu sene için bazı talepleri olmuş ama maliye bakanlığı tasarruf tedbirleri kapsamında istenen 15 bin işçiye karşılık 4 bin işçi vermiş sendika 4.500 işçinin zaten emekli olduğunu alınması gereken rakamın 4 bin değil 15 bin olması gerektiğini her defasında hatırlatıyor.
Bilindiği gibi Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapacak işçiler, İŞKUR aracılığıyla başvuruda bulunur ve bunlar noter huzurunda kura ile belirlenir.
Fiziki yeterlilik açısından belirli bir parkurda, 5 kg ağırlıklarla yapılan süre testi sonucu başarı gösteren adaylar, orman işçisi olarak göreve başlarlar.
Peki, işçilerimiz gerçekten donanımlı mı? Yaşadığı sorunlar neler? Yangın söndürme araç ve gereçlerimiz işe yarıyor mu?
Sahada mücadele eden işçilerimizden edindiğim bilgilere göre yaşanan olumsuzluklar ve alınması gereken tedbirler şunlardır:
Yangına müdahale eden arazözlerin ideal ekip yapısı 5+1 kişi olarak belirlenmiş olmasına rağmen, “personel eksikliği” gerekçesiyle 2 veya 3 kişiyle sevk edildiği tespit edilmiştir.
Farklı illerden gelen ekiplerin, bölge telsiz sistemine entegre olamadığı vakalar raporlanmıştır. Bunun temel nedeni olarak; kullanılan telsiz cihazlarının farklı markalar olması, frekans uyumsuzluğu gösterilmektedir.
Bu durum sahada görev yapan personelin komuta merkeziyle iletişimini kesmekte, yangına müdahaleyi zayıflatmaktadır.
Antalya yangınına destek için gelen Azerbaycan ekiplerinin; alev dayanımlı kıyafetler giydiği, konum takibi yapabilen cihazlar taşıdığı, nabız, oksijen seviyesi gibi hayati parametrelerinin anlık izlendiği tespit edilmiştir.
Türkiye’deki orman işçilerinde ise bu sistemlerin hiçbirinin olmadığı, sadece “ORMAN” yazılı fosforlu yeleklerle görev yapıldığı gözlemlenmiştir.
Personelin büyük çoğunluğu, yangına cerrahi maske ile müdahale etmektedir. Araçlarda oksijen tüpü bulunmamakta veya varsa da yeterli sayıda değildir. Taşıması ağır olduğu gerekçesiyle personel bazlı tasarlanmış taşınabilir oksijen sistemleri bulunmamaktadır.
Bu durum, yoğun duman soluyan personelin yangın esnasında sağlık riski yaşamasına yol açmaktadır.
Yangınla mücadelede kullanılan hortum sistemleri, genellikle 5 ek ile 100–200 metreye kadar uzatılmaktadır. Ancak hortumun başındaki personel ile araçta bulunan personel arasında telsiz olmadığı için, basınç ayarı, su kesme ya da yönlendirme ihtiyacı gibi kritik konular anlık iletilememektedir.
Haziran ayından itibaren yangın mevsimi boyunca personel, bölge bölge görevlendirilmekte, bir ildeki yangın söndükten sonra başka bir ile sevk edilmektedir.
Örneğin, Bilecik, Sakarya, Çanakkale ve Eskişehir gibi iller arasında sıklıkla yer değiştiren personelin,duş alma, temiz kıyafet giyme,dinlenme gibi ihtiyaçlarının karşılanmadığı görülmektedir.
Personelin 25 gün boyunca dağda, açık alanda çalıştığı, 8 saatlik resmi mesai dışında ek 3–4 saat daha görev yapmasına rağmen, resmi bordroda 24 saatlik çalışmaları karşılanmamaktadır.
Peki, eeler yapılmalı?
Personel sayısının artırılması, arazöz ekiplerinin ideal sayı ile yangına müdahale etmesi sağlanmalıdır.
Tek tip, uyumlu telsiz sistemi tüm teşkilatlarda acilen kullanılmalı, frekans uyumsuzluğu ortadan kaldırılmalıdır.
Koruyucu kıyafetlerin TSE onaylı, sertifikalı olması, fiilen test edilmiş yangın dayanımı ispatlanmalıdır.
Taşınabilir oksijen destek sistemleri geliştirilerek personelin sağlığı korunmalıdır.
Tüm personel için konum takip sistemleri, bireysel güvenlik sensörleri ve ışıklandırmalı üniformalar hayata geçirilmelidir.
Bakınız ormanlarımız söz konusu olduğunda ekonomik yetersizlikler bahane edilemez. Bu konuda acilen bir şeyler yapılmalı.