Dostlarla buluşup, hasbihâl etmek, heybemizde biriken güzellikleri paylaşmak için “Peygamberler Şehri” Şanlıurfa’dayız. Nuh Tufanı’ndan önce İdris Peygamber (a.s.) tarafından kurulan Arach’da, Erech’da, Orhay’da, Edessa’da, Ruha’da, Urfa’da velhâsılıkelâm bizim Şanlıurfa’da...

Rivayet odur ki, Nuh Tufanı’nyla bütün dünya ile birlikte Urfa da yerle yeksân olmuş. Tufandan sonra Bâbil’de hüküm süren Nemrud tarafından yeniden inşa edilen kadîm şehir önce Arach sonraları ise Erech, Orhay, Edessa, Ruha ve Urfa isimleriyle anılmaya başlamış.

Şanlıurfa’nın kadîm tarihini incelediğimizde, bir kez daha dünyanın imtihan yeri olduğunu; hangi büyük orduya, hangi şaşalı saltanata, hangi güce sahip olunursa olunsun her şeyin devamlı suretle el değiştirdiğine tanıklık ediyoruz. “Şairler Sultanı” Bâkî’nin, “Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...” dizelerinin derinliğinde kaybolup gidiyoruz. Tarih boyunca nicelerinin soluklanıp hayat sürdüğü, elde etmek için mücadele verdiği Şanlıurfa’dan kimler gelmiş kimler geçmiş, hangi uygarlık ve medeniyetler iz bırakmış bir bakıverelim...

*

Arami-Süryaniler (Aramiler, Süryani ismini Mezopotamya halkları içinde ilk olarak Hristiyanlığı kabullerinden sonra kendilerini putperest ırkdaşlarından ayırmak için kullanmışlar) tarafından Orhay olarak anılan şehir, daha sonra burada hüküm süren Helenler tarafından içinden akan Karakoyun (Daysan) Deresi ve kaynayan pınarlardan dolayı “suyu bol” anlamına gelen Edessa; yine “suyu güzel çeşme” anlamına gelen Kaliruha; 7’nci asırda Müslüman Araplar tarafından fethedilmesinden sonra Ruha; Osmanlı döneminde Urfa; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte ise Şanlıurfa (11 Nisan 1920 öncesi halkının işgale karşı verdiği şanlı direnişten dolayı Urfa’ya, 1984 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce “Şanlı” unvanı verildi) ismiyle anılagelmiş.

Tarih boyunca insanlığı bağrında besleyerek şanına şan katan Şanlıurfa’nın en kadîm özelliği “Peygamberler Şehri” olmasıyla öne çıkıyor. Allah’ın elçilerine yurt olan kadîm şehir insanlık tarihinde öyle olaylara, öyle kıssalara, öyle efsanelere, öyle hikâyelere tanıklık etmiş ki nesilden nesile anlatılageliyor...

İLKLERİN YAŞANDIĞI KADÎM BELDE

Rivayet odur ki, bir dönem bu bölgede yaşayan Hz. Âdem (a.s.) ilk buğday tohumunu Harran Ovası’na ekmiş. Nuh Tufanı’ndan sonra kurulan ilk şehirlerden birisi olan kadîm belde, semavî dinlerin ortak atası Hz. İbrahim’in (a.s.) doğumuna şahitlik etmekle kalmayıp, dünya durdukça unutulmayacak Kral Nemrud’un Hz. İbrahim’i (a.s.) ateşe atma vakasının vukû bulduğu insanlık tarihinin en önemli olaylarından birisine sahne olmuş.

Şöyle ki, Hz. İbrahim’in, putperest Nemrud ve kavminin kendilerine rab edindiği tanrıları için, “Allah’ı bırakıp da size ne fayda, ne de zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?..” demesi üzerine, taassupları sebebiyle bu eleştiriye tahammül edemeyen putperestler Hz. İbrahim’i yakmaya karar verirler. Hz. İbrahim’i yakmak için devasa bir ateş yakıp onu mancınıkla ateşe fırlatırlar. Ancak Allah’ın (c.c.), “Biz de dedik ki, ‘Ey Ateş! İbrahim’e serin ve selâmet ol!’” (Enbiyâ, 69) emri üzerine bir mûcize olarak ateş Halîlullah’ı yakmaz.

Sabır, tevekkül, teslimiyet, fedakârlık ve daha nice ulvî meziyetlere sahip olan Hz. İbrahim’i âdeta gül bahçesine dönen ateşin ortasında, “Hasbünallahü ve ni’mel vekîl(Allah bize yeter, O ne güzel vekildir) teslimiyet duasıyla Rabbine secde eder hâlde gören putperestler büyük bir şaşkınlık yaşayarak kahrolur.

Nemrud’un kızı Zeliha, Hz. İbrahim ateşe atılacağı vakit Hz. İbrahim’in dinine iman ettiğini söyleyince, o da babası tarafından ateşe atılır. Zeliha yanarak can verdikten bir süre sonra düştüğü yerde oluşan göle Aynzeliha (Zeliha Gölü veya Pınarı) adı verilir.

(Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yer olarak bilinen Şanlıurfa şehir merkezinin güneybatısında, Urfa Kalesi’nin önünde yer alan Balıklıgöl (Ayn Zeliha ve Halil-ür Rahman Gölleri) asırlardır ziyaretçi akınına uğruyor.)

Hz. İshak (a.s.) babası Hz. İbrahim’in vasiyeti üzerine Harran’a gelip evlenir. Hz. Yakup (a.s.), kardeşi İys’in zulmünden kaçıp Harran’da çobanlık yapar. Gözlerini dünyaya burada açan oğul Hz. Yusuf (a.s.) ise henüz 2 yaşında iken ailesi ile birlikte “Kenan Diyarı”na göç eder.

(Urfa, Hz. İbrahim, Hz. Yakup ve Hz. Musa’nın yaşadığı yer olması vesilesiyle Siyonist Yahudiler tarafından “Nil’den Fırat’aArz-ı Mev’ud (Vadedilmiş Topraklar) hezeyanı ile üzerinde kirli hesaplar yapılan stratejik bir öneme sahip. Orta Doğu’da iç savaşlardan dolayı bölgenin değişen demografik yapısı bu anlamda üzerinde durulması gereken çok hassas bir konu. Siyonist Yahudiler için böyle bir öneme haiz olan Urfa, Hz. İsa’nın kutsamasından dolayı Hristiyan dünyası açısından da önem atfedilen bir şehir. Urfa’ya ait olan “Kutsal Mendil ve Kefen”(*) emanetleri her ne kadar İtalya Torino Müzesi’nde sergilense de semboller üzerinden yürütülen ve bir dönem “Dinler Arası Diyalog Sempozumu” adı altında bazı ifsad faaliyetleri için Şanlıurfa’nın seçilmesi tesadüf olmasa gerek.)

URFA, ÜÇ SEMAVÎ DİN İÇİN BÜYÜK ÖNEME SAHİP

Üç semavî din açısından büyük öneme sahip olan Urfa, Müslümanlar açısında da İbrahimî ve Eyyübî bir şehir. Hz. İbrahim’in soyundan olan Hz. Eyyüb (a.s.), Şam diyarından gelerek Eyyübnebi beldesine yerleşir, bu bölgede “sabrın sultanı” olur, vefatının akabinde de bu beldeye defnedilir. Hz. Eyyüb’ü görmeye gelen Hz. Elyasa (a.s.), onu göremeden burada vefat eder.

Şuayb Şehri (Şuayb Antik Kenti), Mısır’da bir Kıpti’yi öldürüp kaçan Hz. Musa’nın (a.s) sığınağı olur. Hz. Musa, Hz. Şuayb’ın (a.s.) yanında kalarak çobanlık yapar ve buradan Tur Dağı’na çıkar. Hz. İsa (a.s.) bu şehri kutsar ve havarilerinden Taday’ı göndererek Hristiyanlığın bu bölgede yayılmasını sağlar.

Urfa, kadîm tarihi boyunca ilkel, çok tanrılı, tek tanrılı dinlere ait inançların ve bu inançlarla meydana gelen kültürlerin asırlarca hayat bulup yoğrulduğu, kaynaştığı bir şehir olur. Birçok peygamberi bağrından çıkaran, birçok peygambere ev sahipliği yapan “Peygamberler Şehri” Urfa, bu zenginliğin tezahürü olarak nice enbiyâya, nice evliyaya, nice erene, nice gönül sultanına dergâhlık yapar. Uygarlık ve medeniyetlere ev sahipliği yaparak âdeta dünyanın çekim merkezi olur, tarihin akışına yön verir...

*

TARİH BOYUNCA HERKESİN SAHİP OLMAK İSTEDİĞİ YER

M.Ö. 1’inci bin yıldan başlayarak barındırdığı kadîm değerler, jeopolitik konum ve zenginlikler yüzünden istilalara, fetihlere ve işgallere sahne olan Urfa, sık sık el değiştirir...

Urfa; Makedonya Kralı Büyük İskender’den, I. Seleukos Nikator’a; Urfa’da kurulan ilk ve tek bağımsız devlet olan Osrhoene Krallığı’ndan, 4 asır boyunca hüküm süren Roma ve Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na; Halife Hazreti Ömer’in Güneydoğu Anadolu (el-Cezire) Valisi İyaz bin Ganem’den, Emevîler’e; Abbasîler’den, Hamdânîler’e; Numeyr Oğulları’ndan Utayr’dan, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’a; Urfa Haçlı Kontluğu’ndan, Selçuklu Devleti’nin Musul Atabeyi olan İmadeddin Zengi’ye; Sultan Salahaddin Eyyubî’den, Harezmliler’e; Eyyubî Hükümdarı Melik Nasır Salahaddin’den, Moğollar’a; Mısır Memlükleri’den, Karakoyunlular’a; Timurlular’dan, Akkoyunlular ve Safevî Hükümdarı Şah İsmail’e kadar birçok devlet ve millete ev sahipliği yapar.

Sıra Osmanlı Devleti’ne gelmiştir... Mercidabık Muharebesi’nde Memlüklü Hükümdarı Kansu Gavri komutasındaki Memlük ordusu Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından 24 Ağustos 1516’da mağlup edilerek Halep, Hama, Humus ve Şam teslim alınır. 5 Nisan 1517 tarihinde ise Mısır devletine bağlı olan Urfa, Osmanlı topraklarına katılır ve Sancak olarak Diyarbakır Eyaleti’ne bağlanır. Urfa, Osmanlı Devleti yönetimine geçmesinden sonra bazı isyanlar sebebiyle Osmanlı idaresinden geçici olarak çıksa da bağı hiç kopmaz.

URFA’NIN ŞANINA ŞAN KATAN DESTANSI KURTULUŞ MÜCADELESİ...

Birinci Dünya Savaşı’nda (28 Temmuz 1914-11 Kasım 1918) Osmanlı Devleti mağlup olunca, 402 yıldır kesintisiz Osmanlı’nın idaresinde olan Urfa, (kimi kaynaklara göre 7 Mart 1919, bazılarına göre ise 24 Mart 1919’da) Mondros Mütarekesi’ni gerekçe gösteren İngilizler tarafından işgal edilir.

İngiliz işgalcilerin zulmü altında sıkıntılı günler geçiren 80 bin nüfuslu Urfa’da işgale engel olmak isteyen Mustafa Kemal Paşa, Urfa Müftüsü ve eşrafına çektiği telgrafla bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşler. Telgrafın ardından halk arasında “Onikiler”(**) olarak bilinen grubun başını çektiği ve kurtuluş mücadelesi başlatılır. İngilizlerin şehirden ayrılmasıyla Urfa bu sefer de 30 Ekim 1919’da Fransızların işgaline maruz kalır.

Bunun üzerine büyük direniş ve kurtuluş mücadelesi veren Müslüman Urfalılar, bir taraftan Fransızlarla diğer taraftan ise işgalcilere destek veren Urfa’nın Hristiyan Ermeni çeteleriyle savaşmaya başlar. Hain Ermeni çete ve Fransızlardan 11 Nisan 1920’de resmen temizlenen Urfa, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanır. 20 Ekim 1921’de TBMM ve Fransız Hükümeti arasında imzalanan Ankara Antlaşması’na müteakip Maraş, Adana, Antep ile birlikte Urfa da işgalden kurtarılır.

*

Urfa, Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 yılında il statüsü kazandı. 11 Nisan 1920 öncesi halkının işgale karşı verdiği şanlı direnişten dolayı Urfa’ya 1984 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce “Şanlı” unvanı verilerek, 22 Haziran 1984 tarih ve 18439 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3020 Sayılı Kanun’la Şanlıurfa olarak değiştirildi. Şanlıurfa, 12 Kasım 2012 tarihli ve 6360 Sayılı Kanun ile büyükşehir olurken, 2016 yılında ise halkının Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı TBMM tarafından İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.

* * *

ŞANLIURFA, TÜRKİYE’NİN EN DOĞURGAN VE GENÇ İLİ

Tarih boyunca birçok farklı uygarlık, medeniyet ve millete ev sahipliği yapan Şanlıurfa; coğrafî özelliği, genç nüfusu, sosyal yapısı, kültürel çeşitliliği ve etnik oluşumuyla da dikkat çekiyor.

Doğusunda Mardin, batısında Gaziantep, kuzeyinde Adıyaman, kuzeydoğusunda Diyarbakır illeri ve güneyinde Suriye devleti bulunan Şanlıurfa, yazları aşırı sıcak ve kurak, kışları ise serin geçiyor.

Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç, Viranşehir, Karaköprü, Haliliye ve Eyyübiye ilçelerine sahip olan Şanlıurfa, 19 bin 242 kilometrekarelik yüzölçümü ile Türkiye’nin en büyük 7’nci ili konumunda bulunuyor.

2024 yılı verilerine göre 2 milyon 238 bin nüfusuyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en kalabalık şehri Şanlıurfa; 81 il içerisinde Türkiye’nin doğurganlık hızı 3,05 çocuk ile en dinamik ve en genç nüfusa sahip olma vasfını taşıyor. Doğurganlık oranı 80 ilde düşerken, Şanlıurfa yüksek doğurganlık oranı ile Türkiye’nin stratejik ve demografik gelişiminde önemli bir rol oynuyor.

(2014'ten itibaren aralıksız düşen doğurganlık hızı, Türkiye’nin demografik yapısında köklü ve kalıcı değişimlere yol açabileceği endişesini beraberinde getiriyor. 2024’te nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1'in altında düşerek 1,48’e gerileyen doğurganlık oranı “kırmızı alarm” seviyesinde bulunuyor.)

Şanlıurfa’nın nüfusunun yüzde 49.8’ini Kürtler, yüzde 29.6’sını Araplar, yüzde 16.1’ini Türkler, yüzde 4.5’ini ise Zazalar oluşturuyor. Yaklaşık 1 milyon 200 bin Kürt vatandaş kentin genelinde; 663 bin Arap Harran, Akçakale, merkez, Viranşehir ve Ceylanpınar’da; 362 bin Türk il merkezi, Birecik ve Halfeti’de; 101 bin Zaza ise Siverek ve Hilvan ilçelerinde yaşıyor.

Bu gelişmelerle birlikte 15 Mart 2011’de Suriye’de çıkan iç savaş nedeniyle 400 binden fazla kişinin sığınağı olan Şanlıurfa, son verilere göre geçici koruma kapsamındaki 197 bin 270 Suriyeliye ev sahipliği yapıyor.

*

DÜNYANIN İLK ÜNİVERSİTESİNDE MEDYA ÇALIŞTAYI

Bakmayın sanatçı İbrahim Tatlıses’in “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik” sözünün dillere pelesenk olmasına. Bırakın Oxford’u, daha dünyada üniversite yokken Harran’da vardı. Yani Şanlıurfa tarih, kültür, sanat, turizm, ticaret, gastronomi gibi özellikleriyle birlikte aynı zamanda 744 yılında kurulan dünyanın ilk İslâm üniversitesine sahip.

Emevî Halifesi Ömer b. Abdülaziz tarafından temelleri atılan Harran Okulu, Harran’ın Emevî Devleti’nin başkenti olduğu 744 yılında üniversite statüsü kazanmış. Bununla birlikte eğitim, yönetim ve ibadet amaçlı inşa edilen Harran Ulu Camii, üniversite için temel teşkil edilen ilk yapı olmuş.

8 ve 9’ncu yüzyıllarda astronomi, felsefe, doğa bilimleri ve tıp eserleri Harran Üniversitesi’nde Yunancadan Süryanice ve Arapçaya çevrilerek, ilim ve bilimde büyük bir sıçrama gerçekleştirilmiş. Üniversite, Dünya’dan Ay’a olan mesafeyi hesaplayan el-Battanî ile matematik ve astronomi üzerine önemli eserler kaleme alan Sabit b. Kurra gibi şahsiyetlerin yanında, dünya ilim ve bilimine önemli katkı sağlayan birçok insanın yetişmesine katkı sağlamış.

Kurumsal kimliğini ve adını 744 yılında Antik Harran Okulu’ndan alan günümüz Harran Üniversitesi; 03.07.1992 tarih ve 3837 Sayılı Kanun’la kurulmuş olup, eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetlerini Rektör Prof. Dr. Mehmet Tahir Güllüoğlu yönetimindeki kadroyla, 14 Fakülte, 3 Yüksekokul, 1 Devlet Konservatuarı, 1 Lisansüstü Eğitim Enstitüsü ve 14 Meslek Yüksekokulu’yla devam ettiriyor.

*

Şanlıurfa Harran Üniversitesi’nin Eyyübiye Kampüsü (10 bin öğrenci eğitim görüyor) şehrin içindeyken, Osmanbey Kampüsü şehir merkezine yaklaşık 18 kilometre uzaklıkta bulunuyor. 20 bin öğrencinin eğitim gördüğü Osmanbey Kampüsü’ne seyahat edilerek sanki çölün ortasında vahayı andıran yemyeşil bir alana giriliyor. 27 bin dönümlük alanda inşa edilen yapay göletiyle, El-Battani Kütüphanesi’yle, camisiyle, sosyal tesisleriyle, amfi tiyatrosuyla, kapalı spor salonu ve olimpik yüzme havuzuyla dikkat çeken kampüs, botanik bahçesi gibi hassas ve mühendislik verileri ışığında adım adım dizayn edilmiş.

Rektör Prof. Dr. Mehmet Tahir Güllüoğlu’ndan önce minik bir dinleti için sahne alan Harran Üniversitesi Vox Humanis Çok Sesli Koro Topluluğu, Harran Üniversitesi’nin varmak değil, aşmak istediği sınırları özetler nitelikteydi. “Zaman akıp gider, arayış bâkidir” şiarı ile hareket eden Rektör Güllüoğlu’nun yaptığı belgesel tadındaki sunumu ise sanat, ilim, bilim ve teknoloji alanında yükseltilen çıtanın hayal olmadığının ete kemiğe bürünmüş ispatıydı.

*

İşte böyle kâdim bir üniversitenin Harran’daki tarihî yerleşkesinden önce, merkez Haliliye ilçesindeki Osmanbey Kampüsü’nde gerçekleştirilen beyin fırtınasına şahitlik ettik. Fen Edebiyat Fakültesi Büyük Anfi’sinde İnternet Gazeteciliği Derneği (TİGAD) tarafından organize edilen “Dijital Habercilik ve Medya Çalıştayı” ulusal ve yerel medyanın yoğun katılımı ile gerçekleştirildi. Dr. Ekrem Teymur’un moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda İsmail Saymaz, Gelenekselden Sosyal Medya Gazeteciliğine; Kemal Öztürk, Ajans Haberciliği Ve Sosyal Medya; Nevzat Çiçek, Orta Doğu Coğrafyasında Gazeteci Olmak; Alişer Derek, Sosyal Medya İhbar Hatları ve TV Haberciliği başlıklarını geniş bir anlatımla aktardı. İkinci oturumda ise Mustafa İlker Yücel’in moderatörlüğünde Mehmet Geçgel, Savaş Muhabirliği; Üstün Tuncer, Geleneksel Medya ve Etik Değerleri; Rabia Azra Sözcü, Sokak Haberciliği; Ubeyd Baş, Haberde Fotoğrafın Tanıklığı; Mehmet Özgür Kütküt, Habercilikte İleri Seviye Yapay Zeka Kullanımı; İrfan Salcı, Yerelde Gazetecilik konularını anlatarak medyanın dününe, bugününe ve yarınına dair kapsamlı bir değerlendirme gerçekleştirdi.

Genel olarak manipülasyon ve medya, dijital medya ve etik değerleri, geleneksel medya, sosyal medya gibi konular tarihsel ve güncel veriler eşliğinde aktarılırken; diğer taraftan ise yapay zekadan, dijital medya algoritmalarına kadar birçok konuda fikir jimnastiği ve teknik verilerle konukların ilgisine sunuldu.

Çalıştay, başta öğrenciler olmak üzere, medya mensuplarından, siyasî ve idarî kadrolar tarafından ilgiyle takip edildi.

***

ŞANLIURFA’YI TEKNOFEST HEYECANI SARDI

1969 yılında Çanakkale’de dünyaya gelen Hasan Şıldak, Burdur ve Balıkesir Valiliği’nin ardından 9 Ağustos 2023 tarih ve 376 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Atama Kararı ile Şanlıurfa Valiliği görevine atandı.

18 Ağustos 2023 tarihinden beri Şanlıurfa’da görev yapan Şıldak, büyük bir özveriyle tarih, inanç, kültür, gastronomi, turizm şehri Şanlıurfa’yı “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şiarıyla geleceğe taşımak için gayret sarf ediyor. Şanlıurfalılarla el ele, omuz omuza vererek güzel projelere imza atmanın gururunu yaşıyor.

Vali Hasan Şıldak ayrıca 30 Eylül-4 Ekim 2026 tarihleri arasında Şanlıurfa’da gerçekleştirilecek olan “Dünyanın En Büyük Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali: TEKNOFEST”in bölgenin ekonomik, sosyal ve turizm potansiyeline en üst seviyede katkı sağlaması için gerekli organizasyonların hazırlıklarına başladıklarını ifade ediyor.

***

ŞANLIURFA; HER ADIMDA BİR ASIR, HER ASIRDA BİR SIR...

29 Eylül 1969’da Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde dünyaya gelen Mehmet Kasım Gülpınar, iş insanlığının yanında, bürokrat, eğitimci ve siyasetçi kimliğiyle birçok başarıya imza attı.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde 24, 25, 26 ve 27. Dönem Şanlıurfa Milletvekili olarak görev yapan, bir dönem Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı olan, 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesi AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesiyken partisinden istifa eden Mehmet Kasım Gülpınar, Yeniden Refah Partisi’ne geçerek bu partiden aday olmuş ve yerel seçimlerde halkın büyük teveccühü ile yüzde 38,87 oy alarak Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Ancak yeni partisi Yeniden Refah Partisi’nden yaklaşık 6 ay sonra istifa eden Gülpınar, görevine bağımsız olarak görevine devam etme kararı aldı.

Başkanlık görevi süresince, kentin kalkınması, sosyal refahın artırılması, uluslararası düzeyde etkinliğinin gelişmesi adına pek çok girişim ve projeye öncülük eden Gülpınar, Kent & Başkan Dergisi tarafından 2025 Yılının En Başarılı Belediye Başkanı Ödülü’ne layık görüldü.

*

Şanlıurfa’nın caddelerinde gezinirken billboardlarda gözümüze takılan “Şanlıurfa; her adımda bir asır, her asırda bir sır” mottosu her şeyi özetliyor. Yönettiği şehre bu gözle bakan, bakmakla kalmayıp çözüm üretmek için imkânları seferber eden başkan Gülpınar; 70 vilayetten Şanlıurfa’yı ziyarete gelen misafirleri için Ankara’daki çalışmalarına virgül koyup, bizlerle hasbihâl etmek için büyük bir letafet ve misafirperverlik örneği gösterdi. Müstefit olduk.

Devam edeceğiz, inşallah.

HAMİŞ:

(*) (Rivayet odur ki, M.S. 13-50 arasında Edessa’da (Urfa) hüküm süren Kral V. Abgar Ukkama hastalanır. Hastaları iyileştirdiğini duyduğu Hz. İsa’yı Edessa’ya davet etmek için elçisi Hannan’ı Kudüs’e gönderir. Hannan, kralın Hz. İsa’ya dinini öğrenmek istediğini belirten mektubunu sunar. Hz. İsa, yüzünü sildiği ve mucizevî biçimde yüzünün görüntüsünün çıktığı mendil ile Edessa’yı kutsadığını belirttiği mektubu kral Abgar’a gönderir. Mendili alan Abgar iyileşir, halkıyla birlikte Hz. İsa’nın dinine inanmaya başlar. Hristiyan inancındaki bir başka rivayete göre ise, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişinin üçüncü gününde, çarmıhtan indirilip keten bir beze sarılan cesedi bırakılan yerden yok olur. Mezarda duran ve üzerinde mucizevî bir biçimde Hz. İsa’nın görüntüsü olan kefen de, Hristiyanlığın önemli kutsal emanetlerinden sayılır. 944 yılına kadar Edessa’da muhafaza edilen “Kutsal Mendil ve Kefen” önce İstanbul’a oradan da Torino’ya götürülür.)

(**)Halk arasında “Onikiler” adı verilen, Eski İdare Meclisi Âzâs Belediye Reisi Hacıkâmilzâde Hacı Mustafa Efendi, Barutçuzâde Hacı İmam Efendi, tüccar Hacıkâmilzâde Hacı Mustafa Reşit Efendi, Mollazâde Mahmud Efendi, müstafi Polis Komiseri Arabi Katibizâde Şakir Efendi, Güllüzâde Osman Efendi, esnaf Şellizâde Ali Ağa, tüccar Nebozâde Hacı İmam Efendi, eşraftan Hacı Bedirağazâde Halil Ağa, Jandarma Tabur Kumandan Yardımcısı İzmirli Âdil Hulusi Efendi, Takım Kumandanı Mülâzım-ı Evvel (Üsteğmen) Hüseyin Pertev Efendi ve Jandarma Çavuşu Sofizâde Hacı Mustafa Çavuş gibi isimler sadece Urfa’nın değil, bölgenin kaderini değiştirecek olan kurtuluş mücadelesinin temelini attı.