0
Bazı coğrafyalar vardır, sadece kendi hayatlarına uyanır insanlar; bazı coğrafyalar vardır, gözlerini açtıklarında başkalarının kendileri için belirlediği kaderlere uyanırlar... Birincide, dünden kalmış hayat, olduğu yerden devam eder; ikincide gece boyu sürmüş kötü rüyanın bizatihi kendisidir gelen…
Bazı coğrafyalar vardır, tehlike; uzak, çok uzak iklimlere sürülüp atıldığı için insanlar uyanır, kahvaltı yapar, yürüyüşe çıkar, duşlarını alıp hayatın kollarına güvenle bırakır kendilerini; bazı coğrafyalar vardır tehlike orada, hemen yanlarında, içlerinde, derilerinin altındaymışçasına, bir kuş ürkekliğiyle açarlar gözlerini, kirpiklerinde acı haber… Yoksa bile gelecektir, gelip bulacaktır onları felaket, bulup alacaktır kendilerini değilse bile yakınlarını, yakınlarının yakınlarını…
Bazı coğrafyalar vardır, kahvaltıya buyur edilen zeytinler, peynirler, ballar, tereyağları, çaylar yukarıdan, mavi bulutların arasından indirilmişçesine kendilerinin, gönderilmişçesine kendilerine ait, sunulmuşçasına mülkiyetlerine özgüdür; ne zeytin ağacı görmüşlerdir ne kuzuyla işleri vardır ne arı tanımışlardır; bazı coğrafyalar vardır, biçtikleri buğday değirmene varmadan güdümlü mermilerle dağılır; topladıkları zeytin, yukarıdan atılan bombalarla yere saçılır, arılarının gözüne zehirli gaz kaçar, bulutun mavisinin yerini çoktan, ama çoktan beri atılmış bombanın ardında bıraktıkları almıştır…
Bazı coğrafyalar vardır, çocukları, çocuk bahçesinde, salıncakta, yele karışır saçları; bazı coğrafyalar vardır, ölüdür, ellerinde oyuncakları, yanıktır yanakları, toprağa belenmiştir saçları, gözleri arar gibidir geride bırakılmış olanları…
Bazı coğrafyalar vardır, gençleri gözlerinde ışık, omuzlarında ışık, yollarında ışık varır derslerine; dinler derslerini, çıkar derslerinden, her yerde, her zaman ışık, güven ışığı ağaçlarının yapraklarında bile… Bazı coğrafyalar vardır, gençleri ha bire kaygılı girer derslerine; dinleyemez derslerini, çıkamaz derslerinden; öğretmenden başlayan her cümle umutsuzluğun çıkmaz sokaklarını dolaşarak ulaşır bu gençlere; daha başlamadan bitmiş, yola çıkmadan yorulmuş; her azimleri inatla kesilmiştir…
Bazı coğrafyalar vardır, aydınları her sabah yeni bir senaryo için yan yana gelir, senaryonun sahnesini, oyuncularını, perde sayısını konuşur, oyun başlar başlamaz kenara çekilip kahvesini yudumlar, rakısını dipler, kahkahası barın duvarlarında yankılanır sahnede bile gerçekten ölürken insanlar… Bazı coğrafyalar vardır, aydınları her gün yeni bir felakete uyandığı için semtini her daim su basacakmışçasına yüreği tir tir titreyen, her an yerin altından yukarı lav fışkıracakmışçasına temkinli, her an gökten yere ateş yağacakmışçasına tedarikli, her an dünyanın altı üstüne gelecekmişçesine sorumlu… Kötü olan her şeyin kendisine geldiği; maruz kalan, maruz bırakılan, arzına fırsat verilmeyen, her felakette kalbi tam ortadan ikiye yarılan…
Bizim coğrafya için her gün Bosna, her gün Irak, her gün Mısır, her gün Katar sevgili dostlarım; bizim gecemizi her daim bölebilir uğursuz bir yıldırım. Bizim boynumuz daha incedir bu yüzden, bizim boyumuz daha kısadır kaderden, böyle inanmışız. Bizim boynumuz kıldan incedir baylarım, bizim boyumuz tüyden hafif, böyle inanmışız. Dünya nedir ki bizim'çin? Bir dolaşmalık bahçe… Dolaşırız, biter. Çocuktur, ölür gider; gençtir, ölür gider; yaşlıdır, ölür gider; bir bahçeden ötekine geçer. Hafifiz biz, ruhlarımız da bedenlerimiz gibi hafiftir, ne kadar inceyse köprüden o kadar kolay geçecektir, böyle inanmışız.
İnanmışız biz dostlarım, kaderin aşağıdan değil, yukarıdan geldiğine inanmışız. Sizin gibi dünyaya değil bu yüzden, öldükten sonra bile yukarıya bakar bizde gözler…