"Allah sizden biriniz bir iş yaptığında, onu itkân (sağlam ve güzel) yapmasını sever." (Beyhakî, Şuabü’l-İmân) Bu hadis, Müslümanların hayatına yön veren en derin prensiplerden biridir. Sadece ibadetlerimizde değil, gündelik işlerde, mesleki sorumluluklarımızda, insani ilişkilerimizde ve hatta en sıradan görünen davranışlarımızda bile bir kalite arayışını emreder. Çünkü İslam; rastgeleliği değil, düzeni; savsaklamayı değil, özveriyi; baştan savmayı değil, özen göstermeyi teşvik eder.
İtkan, Arapçada bir işi sağlam, eksiksiz ve kusursuz yapmak anlamına gelir. Bu kavram yalnızca teknik mükemmelliği değil, aynı zamanda ahlaki bir derinliği de içinde barındırır. Bir marangozun çiviyi düzgün çakmasından, bir öğretmenin dersine hazırlıklı girmesine kadar her alanı kapsar. İşte bu yüzden mümin, yaptığı her işi sadece maddi karşılık için değil, Allah’ın rızasını kazanmak için yapar. Böylece yaptığı iş, sıradanlıktan ibadete dönüşür.
Kur’an, bu bilinçli çalışmayı emreden ayetlerle doludur. Rabbimiz şöyle buyurur:
“Ve de ki: Amel edin! Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, müminler de görecektir.” (Tevbe, 105)
Bu ayet, yapılan her işin Allah’ın nazarında bir değer taşıdığını ve baştan savma değil, şuurla yapılması gerektiğini açıkça ortaya koyar.
Gelin dürüst olalım… Bugün toplumumuzun birçok alanında şikâyet ettiğimiz kalitesizlik, iş bilmezlik ve vurdumduymazlıkların temelinde bu hadisin hayattan uzaklaşması yatmıyor mu? Kamu kurumunda görev alan bir memur, sanki bir angarya yapar gibi davranıyor. Esnaf, işini hakkıyla yapmak yerine “müşteri gitsin bir daha gelmesin” dercesine ilgisiz. Usta işini gelişi güzel yapıyor, çiftçi toprağını umursamıyor, yönetici koltuğunu doldurmaktan başka bir şey yapmıyor.
Oysa sahabe nesli öyle miydi? Hz. Ömer (r.a.) bir çobanın sürüsüne nasıl davrandığını izlerken bile adaleti ve sorumluluğu gözetirdi. Sahabe, mesleğini bir ibadet gibi yapar, işini sanki Allah görüyormuş gibi ciddiye alırdı. Çünkü bilirlerdi ki her iş, bir ahiret sermayesidir. Nitekim Resûlullah (sav) şöyle buyurur:
“Allah, işini güzel yapan kulunu sever.” (Taberânî)
Peygamber Efendimiz (sav), bir tabutu mezara yerleştirirken bile kabri düzgün kazmalarını isterdi. Sahabe şaşırarak “Ey Allah’ın Resûlü, zaten toprakla örtülecek” dediğinde şu cevabı vermişti:
“Evet, ama Allah bir işi yaptığınızda onu güzel yapmanızı sever.” (Taberânî)
Bu söz, hayatı değiştirecek bir düsturdur. Her Müslüman, yaptığı her işin altına adını değil, ahiretini attığını bilmeli. Yaptığı işin kalitesine sadece patronu, müşterisi ya da toplum değil; Rabb’i şahitlik edecek.
Bugün gelişmiş dediğimiz toplumlar, “kalite kontrol” diye bir sistem kurmuş durumda. Oysa bizim medeniyetimiz, kalitenin vicdan kontrolünü yüzyıllar öncesinden yerleştirmişti. Ne zaman bu şuur kayboldu, iş ahlakı çöktü, emek değersizleşti, toplum çürümeye başladı.
Son söz olarak; işimizi hakkıyla yapalım. Her işi Allah için yapalım. Çünkü Müslüman işi sağlam olur. Sözünde sadık olur. Mesleğinde dürüst olur. Söz verdi mi tutar, emaneti yüklendi mi en güzel şekilde yerine getirir.
“Muhakkak ki Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ, 58)
İşte o zaman Allah da o kulunu sever.