Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri’nde akşam yemeği ile birlikte bölgenin acısını, sevincini dizelerle dile getiren türküleri misafirleri hâlden hâle sokuyor. Hem mideler, hem de kulaklar şenleniyor. Gün gecenin koynuna girerken sosyal tesislerden sonra başka bir mekâna doğru hareket ediliyor.

Herkes araçlara binsin” denildiğinde aramızdan bazıları, sıra “Sıra Gecesi”nde yorumunda bulunsa da, yolumuz Şanlıurfa Mevlana Camii ve Külliyesi’de sonlanıveriyor. Gecenin karanlığında ay gibi parlayan eserler topluluğu, yüzlerce göz tarafından gıpta ile süzülürken, devasa külliye içinde sakladığı uhrevî sırları misafirlerine döküvermeye başlıyor.

Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesi, Mevlana Caddesi üzerinde bulunan ihtişamlı yapılan topluluğunun baş yapıtı 4 minareli, 4 bin kişi kapasiteli, dış cephesi Urfa Taşı ile kaplı, kubbe kalem işleri Selimiye Camii replikalı Şanlıurfa Mevlana Camii, kıyama durup secdeye kapananlara mihmandarlık ediyor.

Eyyüp Nebi ziyaretine gelen Malezyalı işadamı Al Bukhary ve Şanlıurfalı hayırseverlerin desteğiyle 11 Nisan 2012 tarihinde 20 dönüm arazi üzerinde 6 bin metrekare kapalı alan üzerine inşasına başlanan Mevlana Camii ve Külliyesi, 26 Ocak 2018 tarihinde, bir Cuma vaktinde, dualarla, tekbir ve salâvatlarla ziyarete açılmış.

3 bin metre açık ve 2 bin metrekare kapalı olmak üzere 6 bir metrekare kullanım alanına sahip olan cami, Şanlıurfa’nın 4 minareli ilk ve tek camisi özelliğini taşıyor. Külliye içerisinde Mevlevî Dergâhı, Hafızlık Mektebi, Medrese, Kur’an Kursu ve kapalı otopark bölümleri yer alıyor.

Gezip, gördükçe hayran kaldığımız külliyeden ayrılmak üzereyken, asıl programın yeni başlayacağı misafirlere tevdi ediliyor. Semehane Konservatuarı Derviş Müzesi’nin kapısından içeriye adım atıp, bizleri ihtişamıyla çarpan mekânla sessizce hasbihâle dalıyoruz. O konuşuyor, biz susuyoruz; tâ ki Ömer Ağ beyefendinin, “hoş geldiniz” demesine kadar. Sonra sözü sanat tarihçisi Talha Uğurluel alıyor. Tarihin derinliklerinden imbikle süzüp anlattığı olaylar silsilesi hepimizde derin bir etki oluşturuyor. Mevlevîlerin Kurtuluş Savaşı’da bu kadîm beldede yazdığı destansı mücadeleyi anlatırken duygulu anlar yaşanıyor. Urfa Mevlevîhânesi son postnişîni Seyyid Ahmed Dede Efendi Hazretleri’nin hizmetlerini, Şanlıurfa Mevlana Külliyesi Onursal Başkanı Hâfız Kasım Sezer’in gayretlerini anlatıp hayr ile yâd ediyor.

Söz bitiyor, gencecik semazenler asırlardır bozulmadan günümüze kadar gelen Mevlevî Mukâbelesi ile semâya duruyor. Urfa tavrı ile okunan kaside ve ilahiler eşliğinde bu yola hem bedenini, hem de ruhunu koymuş semazenleri seyrettikçe içimizi bir huşû, bir huzur kaplıyor ki anlatmak, kelimelere dökmek mümkün değil.

Mekânın alt katında oluşturulan müze ve ikram faslı ise derin bir muhabbete dönüşüyor. Bekir Çikkan beyefendi, Türkiye İnternet Gazetecileri Derneği (TİGAD) katılımcıları başta olmak üzere bütün misafirleri külliyede ağırlamaktan memnuniyet duyduğunu ifade ediyor. Bilmukabele efendim, şerefyâb olduk. Vesselâm.

***

KADÎM TARİHİMİZ BİZİ ÇAĞIRIYOR...

Dünyanın en eski kenti, insanlık tarihinin başlangıcı, tüm insanlığın ortak ata yurdu Şanlıurfa’nın merkezinde gezinirken âdeta açık hava müzesindeymiş hissine kapılıyoruz. Hâlâ kadîmliğin izlerinin baskın olduğu merkezde; özgün geleneksel mimarî tarzıyla Urfa taşından yapılmış han, hamam, çeşme, cami, minare, kilise, manastır ve konaklar taş süsleme sanatının örnekleri ziyaretçileri âdeta mest ediyor.

Tarihî yapıları ve mimarîsiyle ziyaretçilerine otantik bir atmosfer sunan Şanlıurfa’nın bütün güzelliklerini bir çırpıda anlatmak zor. Fakat az da olsa kendisi ve çevresi tarih içinde tarihten mülhem Urfa Kent Müzesi’nden; 30 bin metrekarelik tek müze kompleksi özelliğini taşıyan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nden; Savaşçı Amazon kadınlarını dünyada ilk kez bir mozaiğe tasvir edildiği birçok nâdide esere ev sahipliği yapan Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi’nden ve Osmanlı padişahlarından Kanûnî Sultan Süleyman döneminde yaptırılan ve asırlarca Urfa’ya ticaret merkezliği yapan Gümrük Han’dan bahsetmeden geçmek olmaz.

KENT MÜZESİ, KADÎM TARİHİN SIRLARINI FISILDIYOR

Eyyübiye’nin Beykapısı Mahallesi’nde Karamusa Camii’nin önünden ilerlerken Urfa Kent Müzesi’ne davet ediliyoruz. Haçlı Kontluğu döneminde inşa edilen yapı, 2008 yılında Şanlıurfa Belediyesi tarafından satın alınarak “Kent Müzesi” olarak hizmet vermeye başlamış. Bizi müzeye davet eden sanat tarihçisi Mahir Közcü anlatıyor, biz ağzımız açık bir vaziyette dinliyoruz. Neolitik Çağ’dan günümüze uzanan olaylar silsilesini görseller eşliğinde anlattıkça ufkumuz açılıyor. Okunan ikindi ezanı ile birlikte her şeyin sahibine tâzimde bulunmak için koşuşturuyoruz. Sonrasında Şanlıurfa’nın tarihî mahallelerini süsleyen daracık sokak ve taş evlerin arasından ilerliyoruz. Zaman ve mekân içinde kaybolmak bu olsa gerek.

TİCARETİN KALBİ GÜMRÜK HANI’NDA ATIYOR

Daracık sokaklardan büyük bir meydana çıktığımızda bizleri bu defa içi ve dışı karınca gibi kaynayan tarîhi Gümrük Han karşılıyor.

Tarihî Balıklıgöl yerleşkesi civarındaki Haşimiye Meydanı’nda yer alan ve 1563’te Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından kesme Urfa taşıyla 2 katlı olarak inşa edilen Gümrük Hanı, bir dönem avlusundan Hazreti İbrahim’in doğduğu ve ateşe atıldığı yer olarak rivayet edilmekle birlikte, Balıklıgöl’ün suyunun aktığı ticaretin merkezi tarihî bir mekanmış. Yağ tüccarlarından tutun da, manifaturacılara kadar ne ararsanız burada faaliyet gösterirmiş. Buraya alışveriş için gelenler atlarını Sipahi Pazarı’na bırakıp, kentin en eski hanı olan bu kervansarayda konaklarmış.

2001’de Şanlıurfa Kültür Sanat Eğitim ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) tarafından aslına uygun restore edilerek gelecek nesillere aktarılan Gümrük Hanı, 5 asırdan bu yana işlevselliğini hâlâ koruyor.

İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ EVRELER ARKEOLOJİ MÜZESİ’NDE

Şanlıurfa’da zaman su gibi akıyor... Sora sora, koştura koştura Balıklıgöl civarındaki Şanlıurfa Müzesi’ni buluyoruz.

1965'den beri hizmet veren ve 2015 yılında geniş bir alana yayılan 30 bin metrekarelik tek müze kompleksi özelliğini taşıyan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Neolitik Dönem” ve “dünyanın en eski tapınağı Göbeklitepe”ye ait eserleri bulundurması açısından uluslararası bir öneme sahip olma özelliğini taşıyor. Müze, 14 adet ana sergi salonu ve 33 adet canlandırma alanıyla, kadîm uygarlık ve medeniyetlerin hazineleri eşliğinde ziyaretçileri geçmişe götürüyor.

Tarihî açıdan büyük değer taşıyan pek çok yerleşim bölgesi, höyük ve ören yeriyle çevrili müze, M.Ö. 3 binden M.S. 15’nci asra kadar kesintisiz iskân edilen ve kendine özgü sivil mimarîsiyle ilgi toplayan Harran ve çevresinden çıkarılan kalıntılara ev sahipliği yapıyor.

Atatürk, Birecik ve Kargamış Barajı inşa edilirken buralarda yapılan kurtarma çalışmalarından elde edilen buluntuların da sergilendiği müzenin Arkeopark alanında ise; kronolojik olarak sıralanmış, döneminin mimari özelliklerini yansıtan yapı örnekleri ve deneysel arkeolojik çalışmalara uygun kazı eğitim alanı bulunuyor. Sergi salonlarında, kronolojik olarak önce Paleolitik Döneme ait yüzey buluntuları ve canlandırmalar, Neolitik Dönem’e tarihlenen gerçek insan boyutlarında kireçtaşından yontulmuş 11 bin yıllık dünyanın en eski heykeliBalıklıgöl Adamı”, Göbeklitepe kazı buluntuları ve canlandırmaları, Nevali Çori Tapınağı, Kalkolitik, Tunç, Demir, Helenistik, Roma, Bizans ve İslâmî dönemlere ait eserler sergileniyor.

Müze, çakmak taşından kesici aletler, deliciler, taş idoller, kaplar; pişmiş topraktan boyalı ve boyasız geometrik desenli seramikler, mühürler, ölü gömme küpleri; fayanstan yapılmış kolyeler; pişmiş topraktan mühür baskılı küp parçaları, silindir ve damga mühürler, figürinli(*) kap parçaları, hayvan figürinleri, madeni eşyalar, takılar ve heykellerle insanlığın geçirdiği evrelere dair ipuçları veriyor.

MOZAİK SANATININ TEMELİ URFA’DA ATILMIŞ

Ziyaret sırası Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi’nde... Türkiye’nin en büyük müzesi olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nin hemen yanı başındaki Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi’nde sergilenen mozaikler, Şanlıurfa Belediyesi’nin altyapı çalışmaları sırasında keşfedilmiş. Şanlıurfa’nın içinden akan Karakoyun (Daysan) Deresi’nin geçtiği Halil’ür-Rahman Gölü ve Urfa Kale’siyle buluşan Haleplibahçe’de yapılan arkeolojik kazılarda; 13 odalık bir saray, sarayın içindeki odaların tamamında taban mozaikleri, dereye nâzır karşılıklı yapılmış villalar, bu villaların tabanında taban mozaikleri ve hemen yanı başında da yerden ısıtmalı bir hamam gün yüzüne çıkarılmış.

Mozaiklerin bulunduğu alan, Roma villalarını içine alacak şekilde inşa edilmiş olan Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi, mitolojide ismi geçen kadın savaşçı Amazonların tasvir edildiği tek mozayiğe de ev sahipliği yapılıyor.

M.S. 5’inci yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Savaşçı Amazon kadınlarının dünyada ilk kez bir mozayiğe resmedildiği mozaikler, kadınların av sahnelerini, bazı hayvanları ve kişileri tasvir ediyor. Savaşçı Amazon Kraliçelerinin anlatıldığı mozaikler, “dünyanın ilk örnekleri”nden kabul edilmekle birlikte uzmanlarca dünyanın en kıymetli mozayiği olarak tanımlanıyor. Edessa Sarayı taban mozaiklerinde ise birçok mitolojik figürün tasviri yer alıyor. (Bunlarla birlikte M.Ö. 3400 yılına ait dünyanın en eski mozaiği Siverek ilçesine bağlı Hasek Höyük’te bulunmuş ve arkeoloji literatürüne girmiş.)

Müzeyi gezerken çarpılıyoruz; hem eserlere, hem de yol boyunca yapılmış metal tırabzanlara... Bereket versin voltaj düşük olduğu için hasar almadan ziyareti tamamlıyoruz.

* Bunların yanında, Osroene Krallığı (M.Ö. 132-M.S. 244) döneminde inşa edildiği tahmin edilen Dambak Tepesi’ndeki Urfa Kalesi... (Kale üstünde bulunan iki taş sütunun, Hz. İbrahim’in (a.s.) ateşe atılmasında mancınık olarak kullanıldığı efsanesi hâlâ dilden dile dolaşıyor.)

* Seleukoslar döneminde putperest tapınağı, Yahudilik döneminde havra, Hıristiyanlığın ilk yıllarında kilise, son olarak ise Osmanlı döneminde ise 1523 yılında Muhammed Salih Paşa tarafından alana inşa edilen (Hz. İbrahim’in yanı başındaki mağarada doğduğuna inanıldığından dolayı) Mevlid-i Halil Camii (Dergâh Camii)...

* 1736 yılında Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Balıklıgöl’e düşen gölgesiyle güzellik ve bereket katan Rızvaniye Camii gibi daha birçok eserleri görüp de hayran kalmamak mümkün değil, ammavelâkin burada anlatmaya kalksak haftalar alır.

***

12 BİN YILLIK GİZEM; GÖBEKLİTEPE

Önce son yıllarda Şanlıurfa denince ilk akla gelen taşların dile geldiği Göbeklitepe’ye, arkasından da Karahantepe’ye tırmanacağız.

12 bin yıllık geçmişiyle “tarihin sıfır noktası” olarak nitelendirilen Göbeklitepe Arkeolojik Alanı, UNESCO tarafından 2011 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne, daha sonra ise 2018’de kalıcı listeye Türkiye’nin 18’inci varlığı olarak alındı.

Göbeklitepe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın turizmde 2019 yılını “Göbeklitepe Yılı” ilan etmesiyle uluslararası cazibe merkezi oldu. Öyle ki, daha önce “Peygamberler Şehri” olarak markalaşan Şanlıurfa’nın yeni mottosu “Göbeklitepe” olarak değişime uğradı.

Şanlıurfa şehir merkezine yaklaşık 17 kilometre mesafedeki Örencik köyü yakınlarındaki, yüzyılın en önemli arkeolojik keşfi olarak tanımlanan “12 Yıllık Dünyanın En Eski TapınağıGöbeklitepe; ilk buğday ve mercimeğin vatanı, T şeklinde monolit dikili taşlara figürlerin kazınıp daha sonra tuvale aktarılması ile bir sanat dalı hâline gelen resim ve mimarlık tarihinin başlangıcı, dünyada ilk defa hayvanların evcilleştirildiği yer olarak kabul ediliyor.

Ayrıca, 100 kilometrekarelik bir alanda Taş Tepeler Projesi kapsamında İngiltere, Almanya ve Japonya’dan 36 profesörün öncülüğünde 219 akademisyen Taş Tepeler Projesi kapsamında 100 kilometrekarelik bir alanda 12 bin yıl öncesine dair bulgulara ulaşmaya çalışıyor. Merkeze 60 kilometre uzaklıktaki Karahantepe’de de Neolitik Çağ insanlarının gündelik yaşamına ışık tutan bulgular dikkat çekiyor.

Kimileri Şanlıurfa’yı Göbeklitepe’den ibaret saymaya çalışsa da, biz “Peygamberler Şehri” olarak anmaya ve anlatmaya devam edeceğiz.

(*) Figürin: Taş, ahşap, pişmiş toprak, metal gibil malzemelerden yapılan ve genellikle canlı varlıkları betimleyen taşınabilir küçük sanat eseri.

Devam edeceğiz, inşallah.