İsrailli avukat Ben Marmarelli’nin, İsrail hapishane ve gözaltı merkezlerinde Filistinli esir ve mahkûmlara yönelik cinsel saldırı, tecavüz ve ağır işkencenin sistematik bir yöntem olarak kullanıldığını söylemesi, aslında yıllardır duyup da görmek istemediğimiz karanlığın resmidir. Bir hukukçunun, üstelik kendi ülkesine rağmen bu gerçeği itiraf edebilmesi; meselenin ne kadar derin, ne kadar kurumsallaşmış ve ne kadar insanlık dışı olduğunu bize haykırmaktadır.
Düşünün… Bir devlet, itiraflarla, raporlarla, tanıklıklarla sabit hale gelen sistematik işkenceyi bir “güvenlik yöntemi” gibi meşrulaştırıyor. İnsan onurunun, temel hakların, uluslararası hukukun paramparça edildiği bir düzen… Burası bir devlet midir, yoksa resmî mühürlü bir suç örgütü mü?
Her geçen gün Gazze’de, Batı Şeria’da, hapishanelerde ve gözaltı merkezlerinde yaşananlar; sivillerin, kadınların, çocukların ve esirlerin başına gelenler, aslında bize tek bir gerçeği işaret ediyor: İsrail bir devlet gibi davranmıyor; terörün bütün yöntemlerini, hem de kurumsal kimliğiyle uygulayan organize bir yapıya dönüşmüş durumda.
Bir terör örgütünü terör örgütü yapan nedir?
– Sivilleri hedef alması mı?
– Masumları öldürmesi mi?
– İnsanlık onurunu yok sayması mı?
– İşkenceyi, tecavüzü, aç bırakmayı, aşağılamayı yöntem hâline getirmesi mi?
– Hiçbir uluslararası kuralı tanımaması mı?
– Kendi suçunu meşrulaştıracak bir propaganda aygıtı kurması mı?
Bu sorudaki her bir madde, bugün İsrail’in uyguladığı politikaların özeti değil mi?
İnsanlığın gözü önünde yürütülen bu vahşet; artık “çatışma”, “savaş”, “karşılıklı mücadele” gibi kelimelerle açıklanacak bir boyutta değildir. Bu, devlet kılıfı altında işlenen uluslararası bir suçlar dizisidir. Bir milletin topyekûn nefesini kesmeye çalışan, insanların acısını bir yönetim biçimi hâline getiren bir yapı, hangi hakla “devlet” sıfatını taşır?
Marmarelli’nin itirafı, aslında tek bir cümleyle özetlenebilir:
İsrail, işkenceyi bir strateji, insan bedenini ve onurunu bir savaş aracı hâline getirmiş bir terör yapılanmasıdır.
Uluslararası hukuk susuyor, büyük devletler sessiz, medya üç maymunu oynuyor… Ama tarihin hafızası susmuyor. Adalet, er ya da geç kapıyı çalar. Ve zulüm ne kadar güçlenirse güçlensin, mazlumun ahı bir gün mutlaka o kapıyı kırar.
Bugün gözaltı merkezlerinde çığlıklar yükseliyor, yarın tarihte mahkûm olan taraf kim olacak?
Marmarelli’nin sözleri sadece bir itiraf değil; İsrail’in maskesinin düştüğü andır. Ve o maske düşünce geriye tek bir gerçek kalır:
Zulüm, hangi üniformanın içine gizlenirse gizlensin, adı terördür.