Pazar günkü yazımın başlığı “Darbecilere Hadlerini Bildiren Kahramanlar”dı. Orada, darbecilerle mücadele etmiş iki büyük kahramanı, yani Çerkez Hasan ile Ömer Halisdemir’i anlatıyordum. 15 Temmuz FETÖ İhanetine karşı yiğitçe savaşan Ömer Halisdemir’i bütün Türkiye biliyor. Rahmetle, muhabbetle anıyoruz. O, Ulubatlı Hasan ve Seyid Onbaşı gibi tarihe geçti ve milletimizin gönlünde taht kurdu şükür. Peki, Çerkez Hasan’ı tanıyor muyuz? Ne yazık ki hayır!
Kimdir Çerkez Hasan? Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdikten sonra hunharca katleden darbeci paşalara haddini bildiren büyük bir akıncımız, yiğidimiz ve “İlk Ömer Halisdemir’imiz”dir. Yeni Dünya Vakfı’nda devam eden “Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri” toplantılarımızda pazar günü de merhum Kolağası Hasan Bey’i rahmet, minnet, hürmet ve muhabbetle andık. Kıymetli yazarımız tarihçi Can Alpgüvenç, bize mükemmel bir şekilde hayatını ve hizmetlerini anlattı, yüksek cesaretinden bahsetti. Değerli sanatkâr Hüseyin İpek de, cengâverimiz adına yakılan “Çerkez Hasan Türküsü”nü uduyla seslendirdi. Toplantıdan sonra vakfımızın hediyesi olarak bütün dinleyicilere yazar Harun Çolak’ın Çerkez Hasan’dan Ömer Halisdemir’e Yarım Aşklar Ülkesi adlı romanı armağan edildi.
Bizi kederlendiren hadise ise şöyle cereyan etti: Her hafta toplantılardan önce andığımız kişinin kabrini ziyaret ediyoruz. Çerkez Hasan’ın yattığı Edirnekapı Şehitliği önündeki küçük mezarlığa da o gün gittik. Kapı duvar gibi, kilitli. İçeri giremedik; şehidimizi kabri başında anamadık, Fatihalarımızı dışardan okuyup hüzünle döndük.
1850 yılında Silivri’de doğan Çerkez Hasan’ın babası İsmail Bey, Rus zulmünden dolayı Kuzey Kafkasya’dan Anadolu’ya yerleşmiş bir Çerkez Beyi’ydi. Bahriye İdadisi’ne giren ve okulun kara kısmına geçerek teğmen olan Çerkez Hasan, zabit olduktan sonra askerî kabiliyetleriyle göz doldurdu ve padişahın takdirini kazandı. Ablası Nesrin Kadınefendi de Sultan Abdülaziz’in zevcesiydi. Şura-yı Askerî yaveri iken padişahın büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’nin yaverliğine getirildi. Padişah Abdülaziz, 30 Mayıs 1876 tarihinde gözlerini kan bürümüş bazı darbeciler tarafından tahtından indirildi, sonra da katledildi. Utanmadan da bu cinayete “intihar” süsü verdiler. Alçak cuntanın başında Hüseyin Avni Paşa vardı. Çerkez Hasan, padişaha ve ablasına yapılan kötü muameleleri ve ihaneti hazmedemedi, planını kurdu ve silahlandı. Önce Hüseyin Avni Paşa’nın Kuzguncuk’taki konağına gitti. Onun Mithat Paşa’nın konağında diğer paşalarla birlikte toplandıklarını öğrenince döndü. Darbeci paşalar, Mithat Paşa’nın Beyazıt’taki konağında 15 Haziran gecesi buluşmuştu. Konağa giren Çerkez Hasan, toplantı hâlinde olan paşalara baskın yaptıktan sonra Hüseyin Avni Paşa ve Raşit Paşa’yı hak ettikleri şekilde cezalandırarak öldürdü, Ahmet Paşa’yı da yaraladı. Kolağası Hasan, içeri giren askerlere kıyamadı ve teslim oldu. Alelacele uydurma bir mahkeme kuruldu. Cezası “idam” olarak açıklandı. Ertesi günü de Beyazıt Meydanı’nda cezası infaz edildi.
Henüz 26 yaşındaydı. Ama her şeyi göze almıştı. Süleymaniye Kışlası’nda hapisken yaralarını tedavi ettirmedi. Mahkemede, “Nefsim için bu işi yapmadım, milletim için yaptım. Gayem, bundan sonra kimse padişah hal’ etmek gibi şeylere cesaret etmesin.” dedi. Divan-ı Harp’te muhakeme edilip ölüm cezasına çarptırılan Çerkez Hasan, 17 Haziran 1876 tarihinde Beyazıt Meydanı’nda, bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binası yani Serasker Kapısı önünde bir dut ağacına asıldı. İki gün sonra da naaşı alınıp Edirnekapı Mezarlığı’na götürüldü. Gözyaşları ve dualarla defnedilmişti. Halkımız sevmediği Hüseyin Avni Paşa’nın ölümünü sevinçle karşılarken, Çerkez Hasan’ın şehadetine ise çok üzüldü, ardından ağladı. Şairler, onun için mersiyeler yazıp ağıtlar yaktılar. Eşref Paşa, ise şu tarihi düştü: “Rabb-i izzet cennet etsin kabrini Çerkez Hasan/Kâmet-i Avnîye ol esnada biçmişdi kefen.”
Cennetmekân Sultan İkinci Abdülhamid Han, darbeci paşaların mekânını basan bu yürekli askeri unutmadı ve onun için Edirnekapı’da bir mezar yaptırdı. Mezar taşında şu sözler yazılıdır: “Ümera ve guzât-ı çerâkiseden İsmail Bey’in oğlu olup harb okulunu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesinde iken genç yaşında velinimeti uğrunda fedâ-yı cân eden Çerkez Hasan Bey’in kabridir.”
Merhum Mehmed Niyazi ve yazarımız Can Alpgüvenç ile birlikte 17 Haziran 2011 tarihinde şehidimizin mezarını kalabalık bir grupla ilk defa ziyaret etmiştik. Aradan 14 yıl geçti. O gün kabri bakımsızdı, buna çok üzülmüştük. Şimdi ise şehidimizin mezarının başına bile gidemedik.
86 milyon insanımızın ortak dileği, talebi, arzusu, Çerkez Hasan’ın mezarının şanına yakışır şekilde düzenlenmesi, başına Türk bayrağı dikilmesi ve Ömer Halisdemir gibi onun da samimiyetle sahiplenilmesidir. Bu vefalı ve asil davranış, devletimize ve milletimize çok yakışacaktır. Bu talep, halk olarak bizim de en tabii hakkımızdır. Mübarek şehidimiz Çerkez Hasan’a sahip çıkmazsak ve aziz hatırasını yaşatmazsak gelecek nesiller bizi asla affetmeyecektir. İnşallah bu şuur, basiret ve ferasetle hareket eder, ihmalimizi kapatır, günahımızı affettiririz. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere ilgili ve yetkililerden, 15 Temmuz’un yıldönümü arifesinde bu kutlu hizmeti ve müjdeyi bekliyoruz! Büyük bir sabırsızlıkla, ümitle ve heyecanla… Şu iki eser okunmalıdır: Sultan Abdülaziz Han ve Darbeci Paşalar (Can Alpgüvenç, Akıl Fikir Yayınları), Çerkez Hasan’dan Ömer Halisdemir’e Vatana Adanmış Kahramanlar (Harun Çolak, Mihrabad Yayınları) Şehitlerimizi rahmetle anarken Yusuf Eker’in seslendirdiği yanık ve içli “Çerkez Hasan” türküsünü dinleme vaktidir: https://youtu.be/oifJ2rS3qyg?feature=shared