0

Klasik Edebiyata dair hassasiyeti ile tanınan metin şerhi, şiir poetikası ve estetiği üzerine çalışmalarıyla bilinen Hocamız Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan, önce üzerinde çalıştığı Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk mesnevisini bazı düzenleme ve eklemelerle birlikte yeniden bastı. Yelkenli Yayınları arasında çıkan Hüsn ü Aşk mesnevisinin yeni baskısı şiirsel özelliği göz önünde bulundurulmak suretiyle nesre çevrilerek yayınlanmıştır. Ayrıca okuyucunun merakını gidermek adına yaklaşık 460 maddelik mazmun, açıklamalarıyla beraber kitapta yer alıyor. Kitabın son bölümünde III. Selim'in üç bin altın harcayarak yazdırdığı, tezhip ve cilt ettirdiği Şeyh Galib Divanı içindeki Hüsn ü Aşk mesnevisinin tıpkı basımı da yer almaktadır.

Nur Doğan Hocamız, kitabın önsözünde Hüsn ü Aşk'ın şahsında Klasik edebiyat saliklerine şu tavsiyelerde bulunuyor: " "Mevlevî çilesinin sembolik anlatımı" ; "tasavvuf ve vahdet-i vücut felsefesinin allegorik hikayesi" gibi tek yönlü ve ciddî araştırmalara dayanmadan verilmiş klişe hükümlerden kaçınılmalı; yazarları ve onların eserlerini insan, eşya, hayat, kültür, siyaset gibi çok çeşitli sosyo-kültürel faktörlerin belirlediği alanda tanımlamaya ve anlamaya çalışılmalıdır."

Kitaptan bazı bilgilere devşirerek Şeyh Galip hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyoruz: Divan edebiyatımızın son büyük temsilcisi olan Şeyh Galib, ölümsüz eseri Hüsn ü Aşk'ı henüz yirmi altı yaşındayken 1783 tarihinde tamamlamıştır. Hoca Neş'et'ten Farsça dersleri alarak çok mükemmel bir Mesnevî kültürü tahsil eden şair, eserini yazdığı zaman henüz Mevlevî-haneye girerek bin bir "1001" gün çilesini çekmemiş ve şeyh de olmamıştı. Denilebilir ki Şeyh Galib, Konya Mevlevî-hane'sinde bitiremediği çilesini, bu ölümsüz eseri tamamlayarak bitirmiştir.

Hüsn ü Aşk mesnevisinin bu kadar iddialı yazılmasının, kusursuz kurgu oluşturmasının sebebi vardır. Bilindiği gibi Hüsn ü Aşk mesnevisi bir iddia üzerine yazılmıştır. Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk'ında da belirttiği üzere, bir mecliste -ki o meclis Hoca Neş'et'in şiir ve inşa meclisidir- Nabî'nin Hayrabad'ının aşılamayacağı tezine karşı iddiaya girer bu ölümsüz mesnevîyi kaleme aldığını söylemektedir. Burada Şeyh Galib, Nabî hayranı genç şair arkadaşlarına ve dolayısıyla edebiyat geleneğine meydan okumuştur.

Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk'ın girişinde Nabî ve Hayrabad'ı bir çok yönden tenkit eder. Eserinin sonlara doğru da Nabî'yi sanat mücevherlerinin bir bekçisidir diye itham eder. Bunun üzerine meclistekiler "gel o zaman bu davanı ispat et. Nabî'nin güçlükle elde ettiği bu şeyi Allah sana genç yaşta nasip etti." derler. Daha sonra kendi kumaşının Hind, Nabî'ninkinin de Halep kumaşından olduğunu söyler. Bu tür eleştiriler bize şunu gösteriyor ki şairin kendi özgünlüğünü ve şiirdeki üstünlüğünü vurgulaması için diğer şairlerin kusurlarını göstermesi ve onlardan farkını ortaya koymak için de orijinal bir eser yazdığını ifade etmesi gerekmektedir.

Örneğin Tacizade Cafer Çelebi, Hevesname isimli mesnevisinin "Hasb-i Hal" başlıklı bölümünde eserinin yazılma sebebi olarak bir dost meclisinde konuşulanları göstermekte ve Ahmed Paşa ile Şeyhî‟yi eleştirerek kendi şairlik değerini ortaya koymaya çalışmaktadır. (Dr. Necati Sungur, Tacizade Cafer Çelebi Heves-namesi, TDK Yayınları Ank. 2006)

Bizce Hüsn ü Aşk mesnevisi hakkında söylenebilecek söz şu olmalalıdır. Hayal alemleriyle dolu bir sevgi masalı, tasavvufî sembolik bir hikayedir. Tasavvufta seyr ü sülûk'u yani dervişlikten olgunluğa erişmek için takip edilen manevî yolculuğu anlatmaktadır.

Hüsn ü Aşk'da kahramanları tanıyoruz. Hüsn: sevgili tasavvufta Tanrı'yı; Aşk: Seveni, derviş, yolcuyu; Mekteb-i Edeb: Dergahı; Molla-yı Cünun: Mürşidi; Suhan: Aracıyı; Gayret: Çabayı; İsmet: Dürüstlüğü; Kalp Kalesi: Gönlü; Hoşrüba: Nefsi temsil etmektedir. Hatta neredeyse eserin mutlak anlamı budur yargısı günümüze kadar kabul görmüştür.

Aslında Şeyh Galib, vahdet-i vücut felsefesi içerisinde dervişliği, yani Mevleviliği anlatıyor. Bu cephe içerisinde Allah güzelliğini temsil eden "Hüsn" , derviş demek olan "Aşk" Tekkeyi anlatan "Edep Mektebi" Şeyh ve veya mürşit manasına gelen Molla-yı Cünûn bu da Mevlana'dır. Dünya zevklerinden kinaya "Zatüssüver Kalesi" umumiyetle dervişlite çekilen mihneti bilhassa Mevlevilikte doldurulan çileyi ifade eden "kuyu, cadı, ateş denizi, uzun yol" azapları vs. hep birer semboldür ki hakiki medlülleri umumi hayatta değil Mevlevî tekkesindedir.

Mevlana, mesnevisinin (Hüsami-name) başında "ben sana ayrılığı anlatırım, ama sende ayrılıktan dolayı şerha şerha parçalanmış bir yürek varsa" der. İşte Şeyh Galib de Hüsn ü Aşk adlı mesnevisinde açık bir yüreklilikle, Aşk'ın (kahraman) meşakkatli bir yolculuğa çıkması için temsilî olarak uzun ve meşakkatli bir manevî yolculuğa hazırlamıştır. Bu yolculuk için Yolcu'nun kalbinde "iştiyak" olması lazım geldiğini bilir. Bunun için "Aşk" adlı kahramanın şahsında, önce mecazî de olsa bir aşka tutulması, aşk derdini ve özleyişini yaşaması için olaylar örgüsü, diyaloglar, iç monologlar, imgeler ve tahkiyelerle kurgulanması sağlanmıştır.

Muhammet Nur Doğan Hocamızın Hüsn ü Aşk'ta beğendiği ve Şeyh Galib'in sanat anlayışını belki de en iyi anlatan bir beyitle yazımızı sonlandıralım.

"Teblerze-zad gevher-i galtan-ı gurbetim

Mihr-i sadef sabah-ı Nişabur'dur bana"

"Ateşli titremelerle doğup gurbete yuvarlanmış bir inci tanesiyim. Sadefin aydınlığı (veya sevgi ve şefkati), benim için sanki Nişabur sabahı gibidir.

Not: Kitap meraklıları için; Hüsn ü Aşk, Hazırlayan Muhammet Nur Doğan, Yelkenli Yayınları tel: 0212528 97 [email protected]