İnsan ömrünün en parlak, en taşkın, en aldatıcı dönemi gençliktir. Fakat unutmayalım ki gençlik dediğimiz o fani mevsim, elde avuçta kalmayacak kadar hızlı tükenir. Kur’ân’ın “Her nefis ölümü tadacaktır” (Âl-i İmrân 185) buyruğu, bize gençliğin ebedî bir sermaye değil, geçici bir emanet olduğunu hatırlatır. Eğer insan bu emaneti meşru dairede, temiz bir çizgide korumazsa; heveslerine esir olan gençlik, gün gelir hem dünyada hem kabirde hem de ahirette sahibine ağır bir yük olarak geri döner.

Bugün gençlerin çoğu, hayatın dışarıdan cazip görünen rengine kapılıyor; fakat o renklerin ardında ne derin karanlıklar olduğunu fark etmiyor. Oysaki Rasûlullah (s.a.s.) “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil: … ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin…” buyurarak gençliğin heba edildiğinde bir daha geri gelmeyecek eşsiz bir sermaye olduğunu vurguluyor.

Meşru çizginin dışına taşan her adım, insanın hem dünyasını hem de ahiretini tehdit eder. Çünkü haramlar, dışarıdan lezzet gibi görünse de içlerinde gizli bir zehir taşır. Yüce Allah “Şeytan ancak size kötülüğü, hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder” (Bakara 169) buyurarak, insanı meşru yoldan uzaklaştıran her adımın şeytanî bir vesvese olduğunu bildirir.

Düşünün ki gençlik, insanı bazen gücüne güvenmeye, nefsinin arzularına kapılmaya, dünyaya aldanmaya iter. Fakat insan hayatın sarhoşluğundan uyandığında elinde kalan şey ya bir pişmanlık yığını ya da temiz bir hatıralar demetidir. Hadiste buyurulur: “Kul, kıyamet günü gençliğini nerede tükettiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden kıpırdayamayacak.” Gençliğin hesabının sorulacak olması bile onun ne kadar kıymetli ve tehlikeli bir dönem olduğunu göstermeye yeter.

O hâlde gençlik; hevesin değil, gayenin; keyfin değil, ibadetin; gafletin değil, uyanıklığın zamanı olmalıdır. Çünkü meşru daire insanın hem huzurunu korur hem de geleceğini inşa eder. Haramın lezzeti birkaç dakikalık bir tat, ama doğurduğu pişmanlık bazen bir ömür boyu süren bir yaradır.

Bugün gençlere düşen en büyük görev, Allah’ın onlara emanet ettiği bu kısa mevsimi, ebedî bir bahara dönüştürmektir. Zira meşru dairede yaşanan her gençlik; dünyada huzur, kabirde selamet, ahirette cennet kokulu bir mükâfat getirir.

Unutmayalım: Gençlik gider, ömür biter; fakat o ömür içinde yapılanlar insanın ebediyetine mühür gibi kazınır. Bu yüzden insanın en büyük kazancı, gençliğini Allah’ın rızasına adamak; en büyük kaybı ise fani hevesler uğruna ebedî saadeti yitirmektir.