Türkiye’de 6 ile 15 yaş arasındaki çocukların yüzde 91,3’ü internet kullanmaktadır. Bu çocukların dörtte üçü akıllı telefona sahiptir ve sosyal medya kullanım oranı yüzde 66’yı geçmiştir.
Mart 2024 itibariyle en iyi 40 üretken yapay zekâ uygulaması yüz milyonlarca kullanıcı tarafından her ay yaklaşık 3 milyar ziyaret almaktadır.
Durum böyle olunca yapay zekânın yararları kadar zararları üzerine de kapsamlı bir inceleme ve analiz yapılması gerektirmektedir.
Bu alanda yapılmış en kapsamlı ve değerli bir araştırma Külünkoğlu Eğitim ve Kültür Derneği tarafından çıkarılan bir dergide yayınlandı. “Bıçak sırtı bir dönemde eylem çağrısı” “Çocuklar Yapay Zekâ” adlı başlıkla çıkan dergi, yapay zekânın hayatımıza ve çocuklarımıza olan etkilerini büyük bir titizlikle masaya yatırmış.
Bilindiği gibi, UNICEF tarafından yayımlanan 2019 tarihli ‘Yapay Zekâ ve Çocuk Hakları Memorandumu’na göre yapay zekâ kullanan oyuncaklar, insan haklarıyla ilgili bir dizi endişeyi gündeme taşımaktadır. Bu endişelerin başında bir çocuğun mahremiyet hakkının olası ihlali gelmektedir.
Dergide özellikle bu konuya dikkat çekiliyor. Aslında çoğumuzun üzerinde durmadığı bir konu bu.
Düşünün, bir çocuğun istismara uğramış olabileceğine dair belirtiler gibi, oyuncakları, paylaşılan ve çevrimiçi olarak saklanan hassas bilgilerin gerekli mercilere bildirilmesi sorumluluğunun olup olmadığı veya olması gerekip gerekmediği meselesine önem vermeliyiz.
Dünyada milyonlarca insanın verilerini kim ya da kimler topluyor? Bununla ilgili uluslararası hukuk devreye girdi mi girmedi mi henüz bilmiyoruz.
Öyle ki Stanford Üniversitesi, Yapay Zekâ Laboratuvarı tarafından hazırlanan ‘2024 Yapay Zekâ Endeksi’ne göre yapay zekânın kötüye kullanımı 2012’den bu yana 26 kat artış göstermiştir.
Dergiye göre, sosyal medya platformlarının arkasında çalışan yapay zekâ (öneri) algoritmalarının çocuklar ve hakları açısından anlamı ve kontrolü sağlanmalıdır.
En önemlisi de şayet yapay zekâ ilerlemesi insanlar tarafından kontrol edilmeyip kendi haline bırakılırsa, “bilinen bilinmeyenler” olarak ifade edilebilecek (önyargı ve ayrımcılık gibi) öngörebilen risklerin ötesinde “bilinmeyen bilinmeyenler” olarak ifade edilebilecek şu an için hiç akla gelmeyen, öngörülemeyen risk ve tehditler ortaya çıkacaktır. Açıkçası çıkmaya başladı bile!
O yüzden dergi, bir eylem çağrısı yapıyor ve önerilerini de şu şekilde sıralıyor;
Öncelikle yapay zekâların dayandığı algoritmaların işleyişini açıklığa kavuşturulmalıdır. Yapay zekânın neyi, nasıl anladığı geriye doğru açıkça izlenebilmeli ve bu ‘anlama ’nın insan hakları ve etik değerlere ne kadar bağlı olduğu bir süreklilik içerisinde gözden geçirilmelidir.
Türkiye çocuk dostu, çocukları ve haklarını en baştan dikkate alan ve bununla ilgili teknik gereksinimleri karşılayan yapay zekâ teknolojileri geliştirmeli ve halen uluslararası ölçekte yapay zekâ teknolojisi geliştiren şirketlerden de bunu talep etmelidir.
Türkiye’de ‘Eğitimde Yapay Zekâ Kullanımı’ genel başlığı altında bilimsel/akademik çalışmalara acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çerçevede TÜBİTAK eğitimde yapay zekâ kullanımına dair araştırma projelerini desteklemelidir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim teknolojileri birimleri yeniden yapılandırmalıdır.
Sivil toplum ve endüstri aktörleri çocuk ve gençlerin yararına teknolojik öneriler geliştirmeleri için teşvik edilmelidir.
Çocuklarımızı korumak ve yapay zekânın olumsuzluklarını ortadan kaldırmak için sosyal medya platformları ve oyun siteleri başta olmak üzere özel sektör şirketlerine sorumluluk yükleyen düzenlemeler yapılmalıdır.
Çocuklar için yapay zekâ konusunda kararlar alınıyorsa çocuklar hem bu kararların alınmasına hem de yönetişimine dâhil edilmelidir.
Bu ve buna benzer birçok mühim öneri, dergide yer almaktadır. Özellikle hükümet kanadı bu önerileri dikkate almalıdır.