8 Aralık'ı 9 Aralık'a bağlayan gece Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Von Falkenhayn’ın, Kudüs çevresini savunan 7. Ordu komutanı Fevzi Çakmak Paşa'yla yaptığı telefon konuşmasından sonra ordumuz mevzilerini boşalttı. Ertesi gün çok çetin bir savunma ve direniş bekleyen İngilizler, siperlerin boş olduğunu görünce hem şaşırmış hem de sevinmişlerdi.

Kudüs'ün en kara günü olan 9 Aralık'ta, Belediye Başkan Vekili Hüseyin el-Hüseyni ve Polis Müdürü Hacı Abdülkadir Efendi beyaz bayrakla İngiliz karargahına gitmiş ve bir mektup vermişlerdi.

İşte Kudüs'ü terk ederken yazılan ibretlik belge:

“İngiliz Kumandanlığına! Her milletçe kutsal sayılan Kudüs’teki yerleşim yerlerine iki günden beri obüsler düşmektedir. Osmanlı Hükümeti sırf dinî mekanların zarar görmemesi için kasabadan çekilmiş ve Kamame, Mescid-i Aksa gibi dinî mekanların korunmasına memurlar görevlendirmiştir. Tarafınızdan dahi bu yolda muamele edileceği ümidiyle bu belgeyi Belediye Reisi Vekili Hüseyinzâde Hüseyin Bey eliyle gönderiyorum efendim.

Kudüs Müstakil Mutasarrıfı İzzet”

9 Aralık 1333 (1917)

Tarihçilerimizin çoğu Kudüs'ün teslimini böyle basit bir şekilde izah etmeye çalışmaktadırlar. Sanki Kudüs'ü savunması gereken Mutasarrıf İzzet Bey ve Belediye Başkanı imiş gibi, koskoca Osmanlı ordusunu göz ardı etmekteler.

Osmanlı'nın yanında savaşmalarına rağmen, Kudüs'ün İngilizlerin daha doğrusu Haçlıların eline geçmesine taraftar olan Alman ve Avusturyalılar, siyasi ve askeri baskıyla mevzileri terk etmemizi istiyordu. Bu çekilmeye tarihi bir bahane olarak da "Kutsal mekanların zarar görmemesi" diye bir yalan uyduruldu.

"Dini mekanların zarar görmemesi" ifadesi aslında Osmanlı devletinin görüşü değildi. Çünkü Avusturya Macaristan Dışişleri Bakanı Czernin, Sadrazam Talat Paşa'ya: “Osmanlı Ordusu, Kudüs yerle bir olmadan çekilmelidir.” demişti. Ardından da "Kudüs eğer bir muharebe sonunda harap olursa, Avusturya-Macaristan askerlerinin geri alınacaklarını ve askerî yardımın kesileceğini" söylemişti.

Ahmet Cemal Paşa'nın bu saçma fikre karşı ifade ettiği şu sözler, Kudüs savunmasının nasıl engellendiğini açıkça ortaya koymaktadır:

"Ben bundan büyük hata ve Osmanlı saltanat hukukuna bundan daha açık bir ihanet düşünemiyorum. Mukaddes beldelerin harap olmasından daha gülünç bir fikir olabilir mi? Haçlı seferlerinde Müslümanlar şehri müdafaa etmediler mi? Haçlılar Selahaddin Eyyubî’ye karşı savunma yapmadılar mı? Eğer Kudüs’teki mübarek makamların harap olmaması gerekiyorsa, Hıristiyan olan İngiliz Ordusu’nun bu şehre tecavüz edip topa tutmaması gerekir."

11 Aralık günü El-Halil (Yafa) Kapısından şehre girerek “Haçlı Seferleri şimdi sona erdi” diyen General Allenby, Kudüs işgalini Hıristiyan dünyasına 1918 senesi Noel armağanı olarak sundu.

Milli şairimiz Mehmet Akif Kudüs'ün işgal günlerini şöyle anlatıyor:

"Umumî Harp’te Viyana’da idim; bir gece Viyana kiliselerinin çanları çalmaya başladı. Otelin penceresinden baktım; caddede her elde bir mum, herkes haykırıyordu. Kendi kendime: ‘Müttefikimiz Viyanalılar galiba cephede bir muzafferiyet kazandılar.’ dedim.

Sokağa fırladım. Bir dükkâncıya:

— Bir zafer haberi mi var! dedim. Adam:

— Zafer de söz mü? dedi. İngilizler Müslümanlardan Kudüs’ü aldılar. İngiliz ordusu Allenby’nin kumandasında Kudüs’e girdi. Mukaddes şehir Hilâl’den kurtuldu, Haç’a kavuştu."

(Daha geniş bilgi için: Nurettin Taşkesen, Yüzyıllık Hasret Kudüs 1917)

Kudüs’ün işgali, Haçlı zihniyetini ortaya koyan çok ibretli bir olaydır. Almanya ve Avusturya bizim müttefikimiz olduğu hâlde, İngilizlerin Kudüs’ü işgali bir bayram gibi kutlanıyor, Londra, Paris ve Roma’da yapılan gösterilerin aynısı Berlin’de, Viyana’da yapılıyor, kilise çanları sevinç çığlıklarına karışıyordu. Çünkü Kudüs 730 yıl sonra Müslümanların elinden geri alınmıştı. Avrupa cephelerinde birbirini boğazlayanlar, İslam düşmanlığı söz konusu olunca Haçlı zihniyeti etrafında kenetlenmişti.